Sizlere Avrupa’dan beş bayram tatili önerisi

Dokuz güne kadar uzayabilecek Kurban Bayramı tatiline çok az bir süre kaldı. Aralık başındaki iklim koşullarından ve turistik merkezlerin sezon dışı cazip fiyatlarından yararlanıp Avrupa’da güzel bir tatil geçirebilirsiniz. Saffet Emre Tonguç' un yeni yayınlanan kitabı "Avrupa’da Görülecek 101 Yer"den Hürriyet Seyahat meraklıları için beş alternatif şehir seçti.

BERLİN

Utanç Duvarı yıkıldı görkemli bir başkent çıktı

Hitler’in başkent için biçilmiş kaftan gördüğü Berlin 1237’de kurulmuş ve adı bataklık anlamına geliyor. 1989’da yıkılan duvarın ardından birleşen iki Almanya’nın yeni başkenti oldu. Gün geçtikçe cazibesi artan bir dünya şehri. Yüzde 30’u parklardan oluşan, turistler için sürprizlerle dolu bir mücevher kutusu.

3, 5 milyon nüfuslu şehirde 460 bin göçmen yaşıyor. Türklerin sayısı 200 bini buluyor. 82 cami ve mescit var. Şehre mangal kültürünü Türkler getirmiş, izin verilmeyen yerde mangal yapma cezası 300 Euro. 270 kütüphane, 170 müze ve koleksiyon ziyarete açık. 150 konser mekanı arasında en ünlüsü, en çok bilet satılanı Berlin Filarmoni’nin salonu. Sokaklarındaki at kestanesi ağaçları, mide sancısı çeken atlara ilaç olması için 1585’te Osmanlılar tarafından gönderilmiş.

BERLİN’İN YILDIZLARI

Ku’damm: Tam ismiyle Kurfürstendamm Caddesi, şehrin merkezi. Caddedeki Kaiser Wilhelm Kilisesi, 1943’te bombaların kurbanı olmuş. Savaşın yarattığı acıları yansıtması için özellikle restore edilmemiş. Yanına modern çan kulesi dikmişler. Kentin ikiye bölündüğü dönemi yansıtan ve dört borudan oluşan Berlin heykeli de bu caddede.

Reichstag: Parlamento, kentin en ünlü binası. Fransızların savaş tazminatıyla 1894’te yapılmış. Cephesine 1916’da "Alman Halkına" yazısı eklenmiş 1945’te binaya çekilen Rus bayrağı, II. Dünya Savaşı’nın sonunu gösteren simgeye dönüşmüştü. Sir Norman Foster’ın yaptığı modern cam kubbe yapıya yepyeni görünüm kazandırdı. Sıra beklemeyi göze alırsanız, ücret ödemeden binanın çatısından şehri seyredebilirsiniz. Yanındaki Başbakanlık binasının üzerinde fizikçi Albert Einstein’ın sözü dikkat çekiyor: "İnsanlar devlet için değil, devlet insanlar için vardır."

Brandenburg Kapısı: 1795’te tamamlanan yapı, Atina’daki Akropol’ün girişini anımsatıyor. Şehrin sembollerinden. Üstünde dört atlı arabasıyla Zafer Tanrıçası Nike’nin heykeli var.

Bergama Müzesi: Müzeler Adası denilen bölgede. Berlin Katedrali’nin bulunduğu bu alan UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesi’nde. Bergama (Pergamon) Müzesi ülkenin gözbebeği. Zeus Altarı’nı 19. yy’da Karl Humann, padişahın izniyle Bergama’dan Berlin’e taşımış. 2200 yıllık eserin ait olduğu topraklarda sergilenmemesi üzücü. İyi korunması, Türkiye’nin reklamını yapması tek avunma noktası. Humann, vasiyeti üzerine Bergama’nın Akropol’ünde gömülü! Müzede Priene, Milet ve Magnesia ad Meander’dan da (Söke yakınındaki Menderes Manisası) eserler var. Türkiye’den gitme İznik çinileri, Uşak halıları, Babil’in İştar Kapısı, Selçuk ve Hitit eserleri ise diğer ilgi çeken bölümlerde yer alıyor. Giriş 8 Euro.

Yahudi Anıtı ve Müzesi: Şehrin 170 bin Yahudisi’nden 5 bini savaştan kurtulabilmiş. Brandenburg Kapısı’nın yakınındaki anıt farklı boylardaki 2700 kolonun sıralanmasıyla oluşturulmuş. Müze ise insanoğlunun acımasızlığının kanıtlarıyla dolu.

Kreuzberg: 3,5 milyon nüfuslu şehrin, 200 bin nüfuslu Türk mahallesi. Küçük İstanbul denebilir. Türkçe tabelaların sıralandığı caddelerinde tek Almanca bilmeden yaşamak mümkün. Aslında bohem sanatçıların, eşcinsellerin merkeziydi. Hoşgörüleri sayesinde göçmen mahallesine dönüştü. Gül gibi geçinip gidiyorlar.

Checkpoint Charlie: Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı Berlin’in sınır geçiş noktasıydı. 16-80 yaşlar arasındaki 180 kişi buradan Batı’ya kaçarken vurularak öldürüldü. 5 bin kişi de kaçmayı başardı. 1961’de yapılan 1989’da yıkılan 155 kilometrelik Berlin Duvarı’nın 45 kilometresi şehrin merkezinden geçiyordu. Buradaki müzede, kaçmak isteyenlerin ürettiği araçlar sergileniyor.

NEREDE YENİR?

Vau: Kentin en ünlü restoranı. TV’de program yapan şef Kolja Kleeberg’e ait. Mönüsü Fransız Akdeniz mutfağı karması. Öğlen yemekleri daha ekonomik. (www.vau-berlin.de) Lorenz Adlon: Brandenburg Kapısı’nın yanındaki Adlon Kempinski Hoteli’nde. Gurmelere Fransız mutfağının ürünlerini sunuyor. Çok lüks, pahalı. (www.hotel-adlon.de) Margaux: Ünlü şef Michael Hoffmann’ın etkileyici dekorasyona sahip restoranında, Fransız mutfağı yeni buluşlarla sunuluyor. Tatlılar olağanüstü. (www.margaux-berlin.de)

VALLETTA

Kayaya kondurulan mücevher

Akdeniz’in ortasındaki Malta önemli bir stratejik konuma sahip. Bu yüzden tarih boyunca donanmalar ve korsanlar için çok önemli bir rol oynamış. Sicilya’nın 93 kilometre güneyindeki ada ülkesi üç bölümden oluşuyor: Malta, Gozo ve Comino Adaları. Gozo’nun nüfusu 30 bin civarında. Comino’da kışın turistler çekilince üç-beş çiftçi kalıyor. Malta dalış cenneti. Gozo ve Comino’nun sualtı güzellikleri ünlü. Malta, Avrupa Birliği üyesi. Ancak bazı bölümleri Kuzey Afrika’yı hatırlatıyor. Fiyatlar Avrupa’ya oranla ucuz. Malta dili Arapça ve İbranice gibi semitik kökenli ama Latin alfabesiyle yazılıyor. Arapça etkisi çok belirgin. Şehir girişlerindeki tabelalar "Merhaba" diye sizi selamlıyor. İngilizce ikinci resmi dil ve lisan problemi yaşanmıyor.

HER KÖŞEDE OSMANLILAR

Adanın tarihini Osmanlı sultanı Kanuni değiştirmiş. St. John Şövalyeleri, Rodos’ta Osmanlılara yenilince, İspanyol Kralı 5.Charles adayı şövalyelere vermiş. Kira karşılığı her yıl iki Malta Şahini istemiş! Osmanlılar şövalyelere Malta’da da huzur vermemiş, adayı kuşatmışlar ama alamamışlar. Etrafta bu "Büyük Kuşatma"yla ilgili sayısız simge bulunuyor. Neredeyse tarihlerindeki en önemli olay. 1565’de Kanuni’nin 180 gemi ve 30 bin denizci ile yaptığı bu kuşatmada Osmanlılara karşı zafer kazanan komutanın adı başkente verilmiş: Valletta. Ülke tarihinin anlatıldığı turistik gösteride Osmanlılara önemli bir yer ayrılıyor! 1565 adını taşıyan bira bile var. 1814’de İngiltere’nin bir parçası haline gelen ada bağımsızlığına ancak 1964’te kavuşmuş. Akdeniz kültürünün etkisi altındaki Maltalılar koyu Katolik, köylerini dev kiliseler süslüyor. Nüfusun yüzde 95’i bu adada doğmuş.

ADANIN ŞÖVALYE MAHALLELERİ

Yarımada üzerindeki bir tepeye kurulan Valletta’yı, St.John şövalyeleri Türkler gelir korkusuyla hızla inşa etmiş. 16. yüzyıl mimarisi h l egemen. Şehir Büyük Liman ve Marsamxett Limanları’na bakıyor. Şövalyeler geldikleri yer ve konuştukları dile göre yedi gruba ayrılmış. Auberge de Castile eskiden İspanyol ve Portekizli şövalyelere aitmiş, günümüzde Başbakanlık binası. Hemen yakınındaki Yukarı Barrakka Bahçeleri ise İtalyan şövalyelerinmiş, bugün ise güzel bir park. Fransa’nın Provence bölgesinden gelen şövalyelerin binası Auberge de Provence, Arkeoloji Müzesi’ne dönüştürülmüş. Aziz Yahya’ya adanmış St John’s Katedrali ve Müzesi, şehrin merkezinde. Barok mimariyle yapılan binada güzel bir dokuma koleksiyonu var. Rodos’taki gibi bu adada da bir Grand Master’s Palace (Üstad-ı Azam Sarayı) bulunuyor. Republic (Cumhuriyet) Caddesi’ndeki yapıda bugün Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento var. Binanın içinde "Büyük Kuşatma" yı gösteren bir fresk de bulunuyor.

AFRİKALI MDINA

Şövalyeler 1566’da Valletta’yı kurmadan önce Mdina adanın merkeziydi. Adı Arapça’dan geliyor. Denizden uzakta, korunaklı, kayalık bir tepeye inşa edilen kalenin içinde. Şehrin yaklaşık 3000 yıllık bir tarihi var. Arnavut kaldırımı, dar ara sokaklar çok güzel. Tarihe sahip çıkılıp, eserler iyi korunmuş. Mdina’da dolaşırken, kendinizi Marakeş gibi bir Afrika şehrinde hissederseniz şaşırmayın. Aristokrat ailelerin h l yaşadığı evlerdeki kapı kollarına özellikle dikkat edin ve güzel manzaralı kafelerden birinde içkinizi yudumlayın.

NEREDE YENİR?

Valletta’da yemek yiyebileceğiniz güzel restoranlar var: Rubino’s (21224656) Malta lezzetlerini deneyebileceğiniz mekanlardan. Liman manzaralı Giannini (21237121) adanın en iyi restoranlarından biri.

EDİNBURG

Romantik festival şehri

Sir Walter Scott’un "Benim biricik romantik şehrim" diye nitelendirdiği Edinburg, Avrupa’nın sihirli şehirlerinden. Tepedeki 12. yüzyıl kalesi, pubları, müzeleri, görkemli binaları ve ağustostaki festivaliyle her sene bir milyon konuk ağırlıyor.

İskoçya deyince herkesin aklına bir ülke geliyor, oysa yeşilin yerleşik düzene geçtiği bu coğrafya İngiltere’nin kuzeyindeki bir bölge. Edinburg, başkenti. İskoçya, Kuzey İrlanda, Galler ve İngiltere ile birlikte "Birleşik Krallık"ı oluşturuyor.

İskoçya’ya ilk gittiğimde bir düğüne davet edilmiştim. Pistte dört çift vardı ama dans edenlerin sekizi de etek giymişti! Kilt denilen geleneksel etekleri giyen erkeklere bazen sokakta bile rastlayabiliyorsunuz. Köşe başlarında gayda çalanlar gururla kilt giyiyor. İskoçya fotoğraf makinelerinize sadece kiltleri değil, tüm renkleri taşıyacak bir ülke.

EDINBURG’UN YILDIZLARI

Kale ve Holyrood Sarayı: Şehrin tüm önemli yapıları birbirine yürüyüş mesafesinde. Tepedeki kalede manzaranın tadını çıkararak başlayın keşif turunuza. İngiltere’nin en çok gezilen ikinci tarihi eseri, volkanik kayalara inşa edilmiş. İçindeki kraliyet mücevherleri nefes kesici. 1540’larda yapılan taç muhteşem. Kaleden inerken geçeceğiniz Royal Mile Caddesi ve ara sokakları hediyelik mağazaları ve restoranlarla dolu. 1120’de yapılan St. Giles Katedrali’ni geçtikten sonra karşınıza Holyrood Sarayı çıkacak. 1543’te dokuz aylık bebekken İskoçya kraliçesi olan, tarihe geçen Mary bu sarayda yaşamış. Kraliyet ailesi h l yazın kullanıyor. Bazı bölümleri ziyarete açık.

İskoçya Milli Galerisi: 1300-1900 yılları arasında yaşayan Avrupalı ve İskoç sanatçıların eserleri sergileniyor. Gauguin, Degas, Titian, Monet, Van Gogh, Botticelli ve Rembrandt’ın tablolarının yanı sıra Ramsay, Raeburn, Wilkie, ve Mc Taggart’ın İskoç sanatını tüm derinliğiyle yansıtan eserleriyle de ziyaretçileri büyülüyor.

Calton Tepesi: Şehrin en güzel manzaralarından birine sahip. Savaş kahramanı Nelson’a adanan anıt, rasathane ve milli anıt bu tepede.

NEREDE YENİR?

Atrium Restaurant: New York Times gazetesine göre şehrin en iyi restoranı. Bol ödüllü. Festival döneminde tüm ünlü sanatçıların uğrak yeri. (www.atriumrestaurant.co.uk) Blue: Atrium’un kardeş kuruluşu. Tavsiyem organik biftek. Deneyin pişman olmayacaksınız. Martin Wishart Restaurant: Michelin yıldızlı ve İskoçya’nın en iyisi ödülüne sahip. Yedi farklı yemekten oluşan aşçı tabağı denemeye değer. (www.martin-wishart.co.uk)

SARAYBOSNA

Avrupa’daki Osmanlı

Biz Saraybosna diyoruz. Avrupalı ise saray ve ovayı harmanlayıp Sarajevo adını kullanıyor. 1990’ların başında vahşetin kurbanı olan şehre girdiğinizde kendinizi hüznün hakim olduğu bir şiirde buluyorsunuz. 1984 Kış Olimpiyatları’yla parlayan şehir, Yugoslavya’nın parçalanması sırasında çok uzun bir kuşatma yaşadı. Daracık bir tünelden sağlanan yardımla şehir halkı hayatta kaldı. Müslümanların çoğu ülkelerini terk etti. İstanbul’daki Yenibosna o günlerden yadigar. Saraybosna’daki sokak adları çok ilginç. Üzerinde üç Ziraat Bankası şubesinin bulunduğu en kalabalık caddenin adı Ferhadija (Ferhadiye). Konak, Tepebaşı, Muhammed Efendi, Bardakçı, Medrese, Ali Paşa, Saffet Bey, Ilıca, Pehlivan ise diğer caddeler. Kentin iki farklı yüzü Ferhadiye Caddesi ile Başçarşı’nın kesişme noktasında belirginleşiyor. Kapalıçarşı’nın devamında Bağdat Caddesi gibi...

SARAYBOSNA’NIN YILDIZLARI

Başçarşı (Bascarsıja): Şehrin merkezi ve Müslümanların tekelinde. Hediyelik eşya satan dükkanların Kapalıçarşı’dan farkı yok. Kahve değirmenleri, bakır tabaklar, Tarkan’ın kartpostalına iliştirilmiş dansöz zilleri, üzerinde hilal ve yıldız olan şekerlikler vitrinleri süslüyor. Şehrin iyi restoranlarından Sultan Sofrası ve Damla’yı geçtiğinizde, şadırvanlı bir meydana geliyorsunuz. Evliya Çelebi’nin 1659’da yazdığına göre Saraybosna’da 110 çeşme varmış. Osmanlı zamanında 1521-1541 yılları arasında Bosna Sancağı’nın valiliğini yapan Gazi Hüsrev Bey’in şehre çok büyük katkıları olmuş. Bedesten’den (Bezistan diye geçen çarşı) camiye şehri güzel binalarla donatmış. Şehirde bugün 100 civarında cami var.

Sarı Tabya: Ramazanda top atıldığı için bu tepenin diğer adı Top. Şehrin en yeni yerleşimi. Yukarıya uzanan yol boyunca son savaşta katledilen Müslümanların şehitlikleri uzanıyor. Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç de burada gömülü.

NEREDE YENİR?

Saraybosna’da Türk yemeklerini özlemeyeceksiniz. Mönülerde sac böreği, çorba, Saraybosna somunu, soğan dolması, sarma, pide gibi tanıdık lezzetler var. "Cevabdzinica" köfteci demek. Ekmek içine ısmarlayacaksanız somunlu, diyeceksiniz. Zilavka (Beyaz) ve Blatina (Kırmızı) ülkenin iyi şarapları. En ünlü restoranlarından Inat Kuca, Velika Alifakovac Caddesi’nde. Restoranın arazisine belediye binası yapmak istemişler, sahibi inat edip yaptırmamış. Adının ondan kaynaklandığı söyleniyor. Kebapları, dolmaları çok güzel. Yemeğin yanında 1864’ten beri üretilen Sarajevsko Birası için.

VİYANA

3 B’nin vals şehri

Viyana Avrupa’nın en düzenli, seçkin ve kompakt şehirlerinden biri. Aristokrasinin son kalesi, vals diyarı, aynı zamanda Klasik Batı Müziği’nin üç efsanevi bestecisinin şehri. Beethoven, Brahms ve Bruckner’in yanı sıra Mozart, Mahler, Strauss, Haydn, Schubert, Schöenberg, Salieri ve daha nice besteci hayatlarının önemli bölümünü bu şehirde geçirmiş. Ormanlarla çevrili 1,7 milyon nüfuslu şehir bugün de dünyanın önde gelen orkestralarından Viyana Filarmoni’ye ev sahipliği yapıyor. Orkestranın salonu Viener Musikverein, ünlü tiyatro yapıları Burgtheatre, Volkstheater Wien sanat tarihine damgasını vuran yapılar. Şehir, 20. yüzyılın başında tasarım ve mimarinin merkezi oldu. Mimar Otto Wagner, ressam Gustav Klimt gibi isimler yetişti.

VİYANA’NIN YILDIZLARI

Tramvay Turu: Şehri keşfetmenin en kolay yolu, 1 numaralı tramvaya binmek. Opera’nın önünden başlayan tur, tarihi bölgeyi bir halka gibi saran hat sayesinde 20 dakikada tamamlanıyor. İlk olarak sağınızda içinde Mozart Heykeli bulunan Burg Parkı ve Efes Müzesi’ne de ev sahipliği yapan Hofburg Sarayı kalacak. Solda ise sırayla Sanat ve Doğa Tarihi Müzeleri, Müzeler Bölgesi, Parlamento, Belediye Sarayı (Rathaus), Viyana Üniversitesi ve Votiv Kilise’ni geçeceksiniz. Schwedenplatz’a geldiğinizde solunuzda Tuna’da inşa edilen yapay kanallardan birini göreceksiniz. Burada inip yukarıya, Stephansdom’a yürüyün.

Şehir Merkezi: Görkemli katedrale vardığınızda artık tam merkezde ve en hareketli cadde Karntner’in üzerindesiniz. Hemen devamındaki Graben ve Kohlmarkt ile beraber Karntner adeta şehrin vitrini, sadece yayalara açık olan bu bölgede hayatın tüm renklerine şahitlik edin. Sonra Mozart Kugeln denilen çikolataları mideye indirip, Julius Meinl adındaki şık markete bir göz atın. Karntner’in devamında Devlet Opera Binası var.

Schönbrunn (Güzel Çeşme) Sarayı: Adını su kaynağından alıyor. Türkler buradaki köşkü yıkınca, kraliyet ailesi için bir yazlık saray olarak planlanmış. Odaların bir kısmı çok görkemli. Büyük Galeri’de meşhur Viyana Kongresi toplanmış. Aynalı Salon’da altı yaşındaki Mozart konser vermiş. Arka bahçesinde yürüyüp, tepedeki Gloriette’ye çıkın.

Belvedere Sarayı: 1683’te Türklerin geri çekilmelerini sağlayan Savoy’lu Prens Eugene’e teşekkür için yaptırılmış. İçindeki köşkler Osmanlı çadırları şeklinde planlanmış. İki binadan ve çok güzel bahçelerden oluşan bu yazlık sarayda üç müze var. Üst binadaki müzenin en çarpıcı koleksiyonu Gustav Klimt’in Jugendstil tarzında yaptığı eserler. Eski Ahit kahramanı Judith’in tablosu önünde büyüleneceksiniz. Klimt’in meşhur "Öpücük" isimli çalışması da burada.

KAHVE YEMEN’DEN GELİR

Yemen Valisi Özdemir Paşa, 450 yıl önce, İstanbul’a kahverengi çekirdekler yollamış. "Kahve Yemen’den gelir" atasözü de bu vesileyle Türkçe’deki yerini almış. Başarısızlıkla sonuçlanan II. Kuşatma’dan sonra Viyana kapılarından dönmek zorunda kalan Türkler yanlarındaki kahve çekirdeklerini çuvallarıyla beraber geride bırakmışlar. Esir düşen Osmanlı askerleri Avusturyalılara yepyeni bir lezzetin kapılarını aralamış. Şehrin en iyi kafeleri: Central, Hawelka, Demel, Schwarzenberg, Museum ve Landtmann.

NEREDE YENİR?

Figlmüller: Her gün açık. 11,50 Euro’ya şinitzel yeyip, 1,80 Euro’ya bira içebilirsiniz. (www.figlmueller.at) Zum Schwarzen Kameel: 1618’den bu yana aynı yerde hizmet veriyor. Otantik bir restoran. (www.kameel.at) Palmenhaus: Hofburg Sarayı’ndaki serada palmiyelerin altında yemek yeme imkanı sunuyor. Çevresindeki park, güneşli havalarda cıvıl cıvıl. 10 Euro’ya güzel bir öğle yemeği yiyebilirsiniz. (www.palmenhaus.at)