Antikitenin Zengin Yüzü: Zeugma

Fırat kıyısında yer alan Zeugma antik kenti, GAP projesi kapsamındaki Birecik Baraj Gölü’nün suları altında kalacak. Binlerce yıllık medeniyet izlerini, sulara terk etmemek ve gün ışığına çıkarmak için kazı çalışmaları var gücüyle devam ediyor. Kazı ve kurtarma çalışmaları sırasında ulaşılan her bilgi, her buluntu Zeugma Antik Kenti’nin yeryüzü kültür zenginliğinin nasıl vazgeçilmez bir parçası olduğunu gözler önüne seriyor.

Gaziantep, Nizip İlçesi'nin 10 km. doğusundaki Belkıs Köyü'nde, Fırat Irmağı kıyısında, Zeugma Antik Kenti bulunuyor. Tarih öncesi çağlardan beri kesintisiz yerleşime sahne olan bu antik kent, Fırat Irmağı'nın en kolay geçit verdiği iki noktadan birisinde yer alıyor. Zaten "Zeugma" adı da "köprübaşı" veya "geçit yeri" anlamını taşıyor. Günümüzde kentin üzeri 3-4 metrelik toprakla kaplı. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan antik kentin 1/3'ü, su tutulması nedeniyle Birecik Barajı göl alanı altında kalacak...

M.S. 2. yüzyılda en görkemli günlerini yaşayan Zeugma, Roma İmparatorluğu'nun en büyük dört kentinden biriydi. IV.Lejyon bölgesi karargahının burada bulunması nedeniyle yüksek rütbeli subayların ikamet ettiği, stratejik avantajları nedeniyle zengin tüccarların yaşadığı Zeugma gerçekten de önemli bir kentti. Ne var ki daha sonraları savaşlar ve doğal afetlerle bu görkemli kent yok oldu ve kalıntıları da toprak altında kaldı.

TARİHİ

Kent, Helenistik dönemin önemli bir ticaret merkezi olarak tanınıyor. Bölgenin Roma İmparatorluğu egemenliğine girmesinden sonra, buraya "IV. Lejyon" olarak adlandırılan askeri garnizonun yerleşmesi ile kentin önemi artmış. Antakya'dan Çin'e uzanan ipek yolunun Zeugma'dan geçmesi, Samsat'dan ırmak yoluyla ticaret yapılması, IV. Garnizon’un burada konuşlandırılması sonucunda, tüccarların kente yerleştiği ve Fırat manzaralı teraslara villalarını yapmış oldukları anlaşılmış. 80 bin kişilik nüfusa ulaşan Zeugma dünyanın en büyük kentlerinden biri haline gelmiş. Kentteki Akropolün üzerine kader tanrıçası Thyke’nin bir tapınağı yapılmış. Bu tapınak halen toprak altında. Zeugma Antik Kenti kendi şehir sikkesini de basmış Roma kentlerinden biri. Sikkeler üzerine bir tarafına Thyke tapınağı, diğer tarafına da güçlülüğü simgeleyen Roma Kartalı motifi basılmış. Kentte, gelişmiş bir sınır ticareti ve buna bağlı olarak büyük bir gümrük olduğu düşünülüyor. İskeleüstü olarak adlandırılan tepedeki arşiv odasında 65.000 adet mühür baskısının ele geçmiş olması, bu kanıyı güçlendiriyor. Papirüs, parşömen, para torbaları ve gümrük balyalarını mühürlemede kullanılan bu mühür baskıları, Zeugma'da, hem güçlü bir haberleşme ağının, hem de gelişmiş bir ticaretin varlığını gösteriyor.
Büyük İskender'in generallerinden Seleukeia Nikator I, M.Ö. 300'de Belkıs/Zeugma'nın ilk yerleşimi olan "Seleukeia Euphrates" ( Fırat’ın Silifkesi ) kentini kurmuş. Antik çağın önemli gezgin/tarihçilerinden biri olan Amasyalı Strabon’dan, burasının Kommagene'nin dört önemli kentinden biri olduğunu ve burada ticaret yapıldığını öğreniyoruz. Kent, M.Ö. 64'de Roma İmparatorluğu'nun topraklarına katılmış ve adı "geçit", "köprü" anlamına gelen Zeugma biçiminde değiştirilmiş. M.S. 256'da Sasani kralı Şapur, Belkıs/Zeugma'yı ele geçirerek, kentte önemli tahribat yaratmış. Bu tarihten itibaren Zeugma bir daha kendini toparlayamamış, Roma dönemindeki görkemine ulaşamamış. Bölge ile birlikte kentte,
M.S. 4. yüzyılda, Geç Roma, M.S. 5-6 yüzyıllarda ise Erken Bizans egemenliği hakim. 7. yüzyıldaki Arap akınları sonucunda Belkıs/Zeugma terk edilmiş. 10-12. yüzyıllar arasında küçük bir Abbasi yerleşimi var. 17. yüzyılda ise Belkıs Köyü kurulmuş.

Ünlü tarihçi Strabon’a göre, Zeugma Kommagene'nin dört önemli kentinden biri.

POSSEİDON, OCEANUS VE TETHYS MOZAİĞİ
Havuz zemini veya yemek odası tabanı olduğu tahmin edilen bu mozaikte denizlerin en önemli tanrıları tasvir edilmiş. En üstte Hippocam adı verilen ön tarafı at, arkası balık olan yaratığın üzerinde Posseidon görülmekte. Posseidon'un elinde üç dişli dirgen bulunuyor. Mozaiğin alt kısmında ise yine bir diğer deniz tanrısı Oceanos ve denizlerde dişiliği sembolize eden Tethys resmedilmiş. Mozaiğin diğer alanları çeşitli deniz yaratıkları ile süslenmiş. Zeugma’da gelişmiş bir sınır ticareti ve buna bağlı olarak büyük bir gümrük yapılanması olduğu düşünülüyor.

MOZAİKLER KENTİ ZEUGMA
Zeugma’nın asıl önemi, kazılarla ancak küçük bir bölümü ortaya çıkarılabilen Roma Villaları ve bu villaların tabanlarını süsleyen mozaiklerdir. Benzerleri Türkiye sınırları içerisinde sadece Ephesus (Efes) antik kentinde görülen bu yamaç villaları arkeolojik açıdan büyük önem taşıyor. Sadece A bölgesi kazılarında gün ışığına çıkarılan mozaiklerin alanının 1000 metrekareyi bulması, Zeugma’nın tam anlamıyla bir mozaik kenti olduğunu ortaya çıkarıyor. Yapılan araştırmalar sonucunda uzmanlar Zeugma’daki kazıların tamamlanmasıyla Gaziantep Müzesi’nin dünyanın en büyük mozaik müzesi haline dönüşeceğini söylüyor. Yolların kesişme noktasında bulunması ve ticaret ve garnizon kenti olması Zeugma’yı sanatçıların gözünde çekici yapmış. Emekli olan subaylar bile kente yerleşmeye başlamışlar. Güvenli ve zengin bir kent olan Zeugma’ya dönemin en iyi sanatçıları akın etmiş. Böylelikle sanatçılar kentte, günümüzde olaylar yaratan mozaikler, freskler ve heykeller bırakmışlar.

Zeugma zenginleşirken, kültür ve güzel sanatlarda da gelişimini sürdürmüş. Zeugma’daki villa tipi yerleşimler, Fırat kıyısından başlayarak, batı yönünde yaklaşık 300-350 metre yüksekliğindeki Belkıs Tepesi’nin üstündeki Akropolis’in eteklerine kadar ulaşmış. Yamaçların güney ve batı bölgesi nekropol (mezarlık), doğu ve kuzeydoğu tarafı mahalleler, kuzey kesimi ise yönetsel bölümler ve lejyon bölgesiymiş. Akropolis’in üzerinde ise Zeugma sikkelerinde sıkça rastlanan Tykhe (talih ve kader tanrıçası) Tapınağı bulunuyormuş. Zeugma’nın genel topoğrafik yapısı, tam bir yamaç kenti görünümüne sahip.

ZEUGMA’NIN HEYKELTIRAŞLIK EKOLU
Belkıs/Zeugma'yı Anadolu'daki pek çok antik kent içinde ön plana çıkaran birçok özellik bulunuyor. Bu özelliklerden birisi kendine has özellikler taşıyan heykeltıraşlık ekolüdür. Belkıs/Zeugma'da ele geçirilen heykeller, kabartmalar ve mezar stillerinde kendini gösteren bu ekole ait pek çok örneği Türkiye'nin ve dünyanın çeşitli müzelerinde görmek mümkün.

100 BİN BULLA
Zeugma kazıları sırasında ortaya çıkarılan bullalar” Belkıs/Zeugma’yı eşsiz kılan özellikler arasında yer alıyor. Bulla; mühür baskısı anlamına geliyor. Yani bir mektup, bir ferman ya da paketi başka yerlere göndermek gerektiğinde, kapatılıp üzerine vurulan özel mühür baskı demek. Bu da Zeugma’nın devlet arşivinin günümüze yansıyan izleri sayılıyor. Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen bu önemli koleksiyondaki mühür baskılarının sayısı 100.000’i buluyor. Arkeoloji uzmanları bu rakamın “ Dünyada bir müze kayıtlarında bulunan en fazla bulla “ olduğunu belirtiyor. Pişmiş topraktan yapılan bu bullalar , üzerinde taşıdıkları son derece zengin tasvirler ile Belkıs/Zeugma’nın diğer antik kentlerle olan ilişkileri, dönemin ekonomik, sosyal ve dini hayatı üzerine benzersiz bilgiler edinmemizi sağlıyor.

FIRAT NEHRİ’NİN KRALI AKHELOOS
Fırat’ın bolluk ve bereketi bir Zeugma mozaiğine konu olmuş. Fırat Nehri’nin kralı olan Akheloos’un başı yemişler ve meyveler saçan bereket boynuzuyla birlikte betimlenmiş. Alın üstü çift bereket boynuzuyla taçlandırılmış. Fırat çevresinde yetişen üzüm, armut, incir, nar, yenidünya, ayçiçeği gibi meyvelerin resimleri bu mozaikte bereket boynuzu ve dallarla çevrilerek resmedilmiş. Akheleoos Helen teogonisinde yer alan en eski çiftlerden olan Okeanos ile Tethys’in her biri ırmak tanrısı olan 3 bin oğlunun en büyüğüydü. Akheloos ise ilgili değişik efsaneler mevcut.

AKHELOOS’UN EFSANESİ
Bu efsanelerden birine göre; Aitolia’da Kalydon Kralı Oineus’un komşusu olan Akheloos, kralın kızı Deianeria’ya evlenme teklifi eder. Ancak ırmak tanrısı olarak Akheloos’un metamorfoz yeteneği vardır; istediği şekle girebilmektedir. Kimi zaman boğa, kimi zaman ejderha vs. olabilmektedir. Bu yetenek, böylesine rahatsız edici bir kocayla evlenmeyi düşünmeyen Deianeria’yı korkutur. Herakles, Oineus’un sarayına kendini takdim edip kızı Deineria’ya evlenme teklif edince güzel kız da bu teklifi hemen kabul eder. Bununla birlikte Herakles, yerinin alınmasına kolay kolay razı olmayan Akheloos yüzünden kızı elde etmekte zorluk çeker. İki talip arasında kıyasıya bir çatışma olur. Akheloos bütün yeteneklerini, Herakles de bütün gücünü kullanır. Mücadele sırasında Akheloos boğaya dönüşür. Herakles onun boynuzlarından birini koparır. Bunun üzerine Akheloos kendini yenik sayarak teslim olur. Deineria’yla evlenme hakkını Herakles’e bırakır ama kırılan boynuzunu geri ister. Herakles bu boynuza karşılık, Zeus’un sütannesi keçi Amaltheia’nın bol çiçekler ve meyvalar saçan, bir boynuzunu ona hediye eder. Bazı yazarlar bu harika boynuzun Akheloos’un kendi boynuzu olduğunu da ileri sürerler. Günümüzde Akheloos Irmağı Astropotamo adını taşımakta ve Patras Körfezi’nin girişinde Yunan Denizi’ne dökülmektedir.

ÇİNGENE MOZAİĞİ GAİA
Zeugma kazılarının kamuoyunun henüz gündemine girmediği 1992 yılında çıkarılan bu mozaikteki kadın figürü gizemli bakışları ile Zeugma'nın simgesi oldu. İlk çıktığı yıllarda kimliği konusunda kesin bir tanımlama yapılamayan bu mozaiğe, figüründeki kadın resminin çingene kızlarını andırması nedeniyle çingene adı verildi. Ancak bazı kaynaklar mozaikteki asma figürlerine dikkat çekerek, çingene olarak tasvir edilen kadının yer tanrısı Gaia olduğunu ileri sürmekte. Gaia mitolojide, içinden tanrı soylarının çıktığı ilk element olarak kabul ediliyor. Gaia, Hesiodos'un Theogonia'sında büyük bir rol oynamasına karşılık, Homeros'un şiirlerinde hiç görülmez. Hesiodos'a göre Gaia, Khaos'tan hemen sonra ikinci olarak doğmuş, onun hemen ardından da Eros (aşk) gelmiştir. Gaia, hiç bir erkek element yardımı olmaksızın, çevresini saran Gök'ü (Ouranos) ve Dağlar'ı, deniz unsurunun kişileştirilmiş erkek şekli olan Pontos'u doğurdu. Gök'ün doğuşundan sonra, Gaia onunla birleşti ve böylece sahip olduğu çocuklar, artık basit elemanter güç olmaktan çıkarak, tam anlamıyla birer tanrı oldular. Önce altı titan: Okeanos, Koios, Krios, Hyperion, İapetus ve Kronos ile altı titanid: Theia, Reia, Themis, Mnemosyne, Phoibe ve Tehys doğdular. Bunlar dişi tanrısal varlıklar. Bu kuşağın en genci Kronos'tur. Ardından Kyklopslar geldi: yıldırıma, şimşeğe ve gök gürültüsüne hükmeden tanrısal varlıklardı bunlar. Adları:Arges, Steropes ve Brontes. Ve nihayet Ouranos'un aşklarından Kottos, Briareus ve Gyges adlı yüz kollu, devasa, şiddet yanlısı varlıklar olan Hekatogkheir'ler doğdu.