Düş Virajları (Cide-Amasra)

Cide-Amasra
Yemyeşil ormanlar ve döne kıvrıla akan bir yol... Karadeniz'in armağanı koylar, plajlar, eşsiz güzellikte kasabalar... Atlas ekibi, Amasra'dan Cide'ye Karadeniz'in büyüleyici renklerinin peşine düştü.

Giderken bildiğimiz: "Amasra Karadeniz kıyısında Bartın iline bağlı küçük, şirin bir ilçedir. Yüzölçümü 118 kilometrekare ve merkez nüfusu 6 bin 700'dür."

Kıyıya vuran denizin hırçın, horon tepen köpükleri yağmura karışıyor. Belki insanı sevindiren bu, yağmurun pek uzun sürmeyeceğini ve sonra beyaz parçalı bulutlar arasından güneşin ışıyacağını bilmek. Ve ardından bütün endamıyla gerinsin "çeşm-i cihan", yani dünyanın gözbebeği.

Amasra'yı yüksek bir tepeden ve ilk kez gördüğünde Sultan Fatih şu cümleyi mırıldanır: "Lala çeşm-i cihan bu mu ola?" Fatih, 1460'ın sonbaharında muhtemelen ıslak ıslak gördüğü şehre, sekiz sene önce Konstantinopolis'i İstanbul yapmış olmanın güvenciyle iltifattan çekinmez.

Oysa Cenevizlilerin önemli liman kenti Amasra'nın surlarına, dahası anakaradan ayrılmış Boztepe namlı doğal kalelerine sağlamlık methiyeleri düzmektedir. Ta ki II. Mehmed olan adına daha yirmilerde Fatih'i yapıştırmış sultanın "Yüz kıt'a (parça) kadar kadırga nevinden sefain-i harbiye ve elli kıt'a da nakliye sefaininden mürekkeb ve otuz bin bahriye askerini hamil (taşıyan)" donanması ufukta görününce. Bu şartlar altında Latin-Rum-Ermeni koloni halkın bir bölümü için İstanbul'un Pera kesiminde iskân kaçınılmaz olur. Çünkü Cenevizliler kaleyi savaşmadan bırakır. Sonra Fatih şehre girer, "Kiliselerin biri cami kılınsın" buyurur.

Böylece Amasra turistlerinin göreceği ilk nokta belirir. Fatih Camii 9. yüzyılda yapılmış bir Bizans kilisesidir. En son 1887'de elden geçirilmiş ahşap tavanlı bu yapı halihazırda bir cami. Amasra Kalesi içinde bir başka ibadet mekânı İçkale Mescidi, yine 15. yüzyılda mescide dönüştürülmüş, bir şapel (küçük kilise). Ancak bugüne sadece duvarları kalmış.

Yarımada üzerine kurulu şehrin iki koyu, iki de adası var. Adalardan birine gitmek kolay çünkü tek gözlü Roma yapısı bir kemer Boztepe'yi ana karaya bağlıyor.

"Karanlıkyer kapısı"ndan geçince Boztepe adına yaraşır biçimde yükseliyor. Karanlık kapı da tepeyi çevreleyen sura girebilmenin iki yolundan biri. Burada bir tercih, ya sağ taraftan Nöbethane Sokağı'na sapılacak ya da soldan sırf ismi güzel diye "Üç Palamar Sokağı"na dalınacak. Ne de olsa surların içi artık. Bitişik bahçeli evler, daracık küçük geçitlerle kestirmeler ama yine evlerin arasından. Kimi zaman bir müstakil yapının bahçesine sızarak, dallara sürünmemek elde değil.

İşte tepenin sonu ya da manzaranın başı. Görülecekse buradan görülmeli çevre ve denecekse buradan denmeli: "Ey çeşm-i cihan!" Şimdi ufuk daha bir uzak her şey daha bir küçük. Eski Amasra şöyle mi anlatılırdı? Uzakta yaklaşan kadırgalar, büyük yelkenleri şişmiş yük gemileri içinde kürek mahkûmu köleler, yükleri kereste, şimşir, kürk, tonbalığı ya da saf esir. Alınıp satılmak için yaklaşıyorlar Amasra'ya. Pazar meydanı bir köşede, birazdan yükünü boşaltacak gemiden seçip beğenecek tüccar ahalinin çığıltısı, gürültüsü, velvelesi, kargaşası, arbedesi.

Bu yağmurlu kimsesizlik içinde böyle bir resmi boyamak ancak bu tepeden mümkün.
Kale, bedesten, tiyatro, hamam, yol anıtı gibi mimari eserler. Uzakta yüzlerce asker bir başka telaşın içinde. Şimdi Bartın'dan gelirken, Amasra'ya dört kilometre kala geçilen anıtın bir anlamı var. Kuş kayası adıyla dikilmiş bu anıt Roma yolu üzerindeymiş de ancak bu tepeden seçilirmiş üzerindeki askerler. Ordunun başında Roma İmparatoru Claudius (Tiberius Claudius Caesar Augustus Germanicus)'un emriyle Doğu Eyaletleri İnşa Ordusu Komutanı Galius Julius Aguilla. Bu anıtı yaptıktan sonra yaşam boyu Bithynia-Pontos Valisi olarak kalacak. Roma yol ağının bir parçası olan bu anıt; yufka kabartma tekniği ile kayalara oyulmuş kral heykeli Roma imparatorunun anısına yapılmış. Roma hâkimiyet kartalı ile birbirini tamamlayan iki kitabe; oturma sedirleri ve kaya nişleri görkemi arttırıyor. Şimdilik kral ve kartalın baş kısımlarının tahrip olduğunu görmezden gelmeliyiz.

Artık biri kral figürünü çevreleyen nişin üstünde, diğeri kabartmalardan uzakta ve batıda birbirini tamamlayan kitabeyi okuyabiliriz:
"Devletler arası barışın ve dostluğun anısına, İmparator Claudius'un yüceliği için Aguilla, dağı yardı ve bu özel dinlenme yerini kendi ödeneği ile yaptırdı." Eni beş metreyi bulan Roma karayolunu bu anıtın önünde aramalıyız; zamandan bağımsızlığımızın yüzü suyu hürmetine aşınmışlıktan uzak.

Öte tarafta buralı ismiyle Tavşan Adası, 150-200 metre açıkta Bizans manastırıyla dindar bir adacık. Büyük Ada Kilisesi'nin kaya basamakları, güney eteklerden başlayıp tepeye doğru devam ediyor. Kilise, yanındaki diğer binalarla bir külliye görünümünde.

Geçmişe dönelim yeniden ve şu manzaraya bakalım: Birden pazaryerindeki kalabalık atlı bir grup tarafından dağıtıldı. Tahtırevan üzerinde bir kadın belli ki o da alışverişe inmiş. Hadi ismini uzun etmeden ele verelim. İlçeye adını veren "Kraliçe Amastrist". Hani Pers Kralı III. Dareios'un yeğeni, Büyük İskender'in baldızı ve Ereğli Tiranı Dionysios' un dul eşi. Yüzyıllık fırça darbeleriyle sürekli değişen Amasra tablosu, bu tepeden birbiri ardı sıra geçit resmine başlar. Bazen askeri bakımdan önemli bir üs, kimi zaman bir ticari merkez, kimi zaman Başpiskoposluk... Kent, kilise ve kalesiyle büyük bir liman kenti. Bazen koloni, bazen bağımsız bir site, bir gün küçük, bir gün büyük krallık, bir gün eyalet merkezi. Her el değiştirdiğinde biraz daha yıpranan Amasra yine de kendisini Osmanlı'ya kazandıran Fatih'in "çeşm-i cihan"ı.

Bu periyodik geçişi gözucuyla ve şimdiye kalanını görmek istiyorsanız tek adres Amasra Müzesi. Bu dönem bir tadilattan geçirilmiş ve henüz işler tümüyle bitmemiş de olsa etnografik ve arkeolojik eser meraklılarına kapılarını açıyor.

Mezarlardan çıkarılan pişmiş toprak ve cam koku, gözyaşı şişeleri, altın ve bronz süs eşyaları, ayrıca denizden çıkarılan çeşitli tipte amphoralar, testiler, bronz heykeller, heykel başları, heykelcikler, bilezikler, olta iğneleri, haçlar, silahlar, kandiller ve kaplar... Bunların yanı sıra Hellenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı devirlerine ait altın, gümüş ve bronz sikkeler. İç mekânda zırhlı imparator heykeli ender rastlanan bir parça olması nedeniyle müze koleksiyonunda özel bir yere sahip. İmparator, kısa tunik üzerinde Roma ulusal giysisi olan zırh giymiş. Zırhın ön kısmı kabartma tasvirlerle süslenmiş. Karın hizasında akantus yaprağı ve ona bağlı sarmaşık dalları. Üstte bir dişi kurt ve kurdun memelerini emen iki çocuk (Roma kuruluşunu anlatan Romus ve Romulus efsanesi). Kurdun üst tarafında Tanrıça Athena ve iki tarafında iki nike tasviri. En üstte Medusa başı, sağında ve solunda ise arslan başı şeklinde kopçalar.

Tarih çağlarında gezinmekten sıkılınca gezilecek yerler tükenmiyor Amasra'da. Bu kez Çekiciler Çarşısı'na inilebilir, ahşap işçiliğinin nadide örnekleri hediyelik eşyalar ve daha nicesi görülebilir. Ya da güneşin açması beklenip yarımadanın iki koyunda plaj sefası yapılabilir. Turlamak üzere bir tekneye binmek de çevre adaları keşfetmenin en güzel yolu. Denize bakan lokantalar, barlar, kafeler daha çok gece eğlenceleri için ayrılmış.

Karadeniz'in bu kıyısında ısrarcı olup doğuya doğru sabrederseniz 74. kilometrede Cide'yi bulursunuz. Ama önce geçilmesi gereken iki durak var: 14. kilometrede Çakraz, büyük kumsalıyla bütün turculara hoş geldin çeker. Daha ötede Akkonak, Göçkün geçilir, bu arada yola dikkat edilir çünkü virajın böyle keskini görülmemiş şeydir ve dikkat elden bırakılırsa Karadeniz'e çivileme dalış olasıdır. Amasra'dan sonra 34. kilometrede ise uzun bir konaklama gerekir çünkü Akdeniz'de, Ege'de, Karadeniz'de gezinen çoğu teknenin tersaneleri buraya birikmiştir. İşin sırrı yol kenarındaki ahşap kokusunu hissedebilen yolcularca çözülür.

Kurucaşile ya da Çakraz, konaklama imkânları kısıtlı da olsa Amasra'ya alternatif merkezler. Ama kıyı şeridinde en iyi ikinci isim Cide.

Cide adı tarihi metinlerde ilk olarak Homeros'un ünlü eseri İlyada'da anılır: "Erkek Yürekli Pylaimenes komuta eder Paphlagonialılara, yabankatırlarıyla ünlü Enetlerin yurdundan gelir, Kytoros'ta, Sesamos'ta oturur, Parthenios Irmağı çevresinde ünlü saraylarını kurarlar, kentleri Kromna, Aigialos, yüksek Erythinoi'dur." İlyada'da adı geçen Paphlagonia kentlerinden Kytoros bugün Cidelilerin, çok az bir söylem farkıyla Gideros dedikleri sahil köyüdür. Cide'ye 11 kilometre varken sola sapılırsa bu, Gideros Kalesi ve koydaki şirin dinlenme yerleri fark edilmiş demektir.
Bulmaca gibi Homeros metni çözmeye devam edilirse şu sonuç çıkabilir. Kromna, 28 kilometre batısındaki Kurucaşile'nin, Sesamos da Amasra'nın Büyük İskender tarafından kraliçe Amastris'e düğün hediyesi olarak verilmeden önceki adıdır. Aigialos ise Osmanlı döneminde Karaağaç adını alacak olan Cide iskelesidir. Aigialos kentinin kalıntılarının bugünkü liman içerisinde kaldığı tahmin edilmektedir. Cide adı muhtemelen, daha sonraki dönemlerde, Roma devrinde; bir komutan adı olan Cella de Cide adından gelmektedir. Cide'de, Cella de Cide adına kesilen paralar bulunmuş. Tarih durakları coğrafi duraklar kadar renkli; Paphlagonialılar, Henetler, Romalılar, Bizanslılar, Candaroğulları ve Osmanlı duraklarından geçmelisiniz.

Ne kadar gizlese de deniz kokan duraklardır tümü. Nüfus kayıtlarına göre her ne kadar 11 Nisan 1911 doğumlu gözükse de Rıfat Ilgaz'ın dediği gibi, "1910 yılı karlı bir şubat ayında Cide'de duvarları deniz kokan bir evde doğmuşum". Kalan metinleri çözmek, izleri Karadeniz'in bulunmamış, belki hiç keşfedilmemiş deniz kenarı medeniyetlerine, kumsallarına ulaşmak size kalır artık.
Fotoğraf: M. Oktar Güloğlu