Gizli Bir Cennet;Gölyaka
Yaylalar, göller, şelaleler, kaplıca, kuşlar, ormanlar ve daha neler neler...
İstanbul'un ensesinde, Bolu'nun gölgesinde yıllarca beklemiş ve nihayet kendini göstermeye başlamış gizli bir cennet olan Düzce ilinin Gölyaka ilçesindeyiz.
Gezi boyunca nasıl olmuş da bugüne dek kendini bu denli, saklamış dedirten ilçenin cennetten farksız olan doğası inanılması güç, zamana sığmayan, görmeye, doyulmayan güzellikler sergiliyor. Gölyaka ve çevresinde gezi turumuza başlıyoruz. Gezi boyunca upuzun bir şelale olan Güzeldere, özlenen atmosferi, gölleri, göletleri, havası, doğası ile Kardüz Yaylası, bir kuş cenneti olan Efteni Gölü çeşitli sürprizler hafızamızda iz bırakacak.
Tarihçesi
Sahip olduğu değerler bakımından ilk çağlardan bu yana insan yaşamında ideal özellikler taşıyan bir yerleşim alanı olarak karşımıza çıkan Gölyaka'nın ilk sahipleri Proto Hititleri olmuş. M.Ö 5000 yıllarında Anadolu Trakyası olarak bahsedilen topraklarda Bitinya olarak adlandırılıp Bursa, İzmit ve Bolu toprakları arasında kalan bölgenin, M.Ö. 1800-2000 yılları arasında Hititlerce iskân edildiği Friklerin, Lidyalıların, Roma ve Bizans etkisine girdiği sanılıyor. İlçe İmamlar Köyü iken 1955 de Düzce'ye bağlı nahiye, 1962 yılında yakınında yer alan bir gölden dolayı Gölyaka olarak anılmaya başlamış. 3 Aralık 1999 yılından itibaren il olup Bolu'dan ayrılan Düzce'nin ilçesi olmuş.
Kardüz Yaylasına yolculuk
Düzce'den çıkıp Gölyaka sapağından dönerek Köprübaşı Köyü üzerinden Gölyaka'ya yöneliyoruz. Önümüze çıkan İçmeler Köyü geçiliyor, Yeniköy'den sola dönülüyor, Aksu Deresi köprüsünü geride bırakılıp Kardüz Yaylasına doğru asfalt yoldan tırmanmaya başlıyoruz. Saçmalıpınar Köyü ve sağımızda, Bakacak Köyünü bırakıyor 1800 rakımlı Kardüz güzergâhı boyunca göknar, kayın, ıhlamur, çınar, gürgen, ceviz, ağaçları yol boyunca bizlere eşlik ediyor.
Mola vermeye mecbur eder güzellikte ki köy evleri, güllerle bezenmiş çiçekli bahçeleri, karakteristik mimari özellikleri ile kent yaşamında özlenen tablolar çizerek göz okşuyor. Yöre halkının misafirperver davranışı, trafikten, kalabalıktan arınmış dağ yolları, zirveye doğru farklılaşan hava, kuş ve çevre bitki dokusu alabildiğine uzanan ve içinize coşku dolduran panorama heyecanlanmanıza, neden oluyor. Oysa daha hiçbir şey görmediğinizi çok sonra anlıyorsunuz. Jeep safari, foto safari, dağ yürüyüşü, Motocross, çim kayağı aktiviteleri için ideal yörede bulunduğunuza kendinizi inandırıp Kardüz Yaylası öncesi Yanık Yaylası ile karşılaşıyorsunuz. Yol boyunca memeleri süt dolu besili inekler, köy kızlarının örüp başlarına taktıkları yün başlıklarla dikkatinizi çekiyorlar. Hem nazarlık, hem hayvanların karışmamasını sağlayan bu pon ponlu yün başlıklar, boyunlarında sallanan çanların sesleri ile inekleri daha da sempatik hale getirirken Karadeniz toplumuna özgü gelenekleri tanımanıza neden oluyor. Saçmalıpınar Köyü bu tür duygularla geçiliyor, balık satın alınabilen, balık pişiren, Dere Evleri Balık Üretim Tesisleri geride kalıyor. Aksu Deresi, dönerek Şaçmalıpınar'dan geçerken suyunun tadıyla balıklara lezzet katıyor. Bölgede dikkat çeken bitki örtüsü içinde mor renkleriyle orman gülleri, karayemiş olarak isimlendiren çiçekler arıcılar tarafından üretilen "Acı bal"ın kaynağı oluyor. Orman güllerinin çiçek açtığı Haziran - Temmuz ayları arasında kovanları, bu çiçekler üzerinde dolaşan arılar yaptıkları acı balla dolduruyor. Yöre halkı ise bu balın çok kuvvetli olduğunu, doğal Viegra olarak niteleyip iki kat daha etkili olduğunu altını üstünü çizerek, üstüne basarak heyecanla anlatıyorlar. Sabahleyin aç karnına bir çay kaşığı balın yeterli olacağını vurguluyorlar. Çevrenize baktığınızda gördüğünüz yaşlıların, 80 yaşında 400 davar güden çobanların bu balla ayakta kaldığına şahit oluyorsunuz. Fındık ezmesi, tereyağı bir kaşık bal karışımının yeterli mucize olduğuna inanıyorsunuz. Köyün yerlilerinden birini alıp kendinize rehberlik yapmasını isterseniz Birol Akgül bu tür işler için hem yolu biliyor, hem de güvenli yolculuk sağlamayı vaat ediyor.
"Meslek olarak köyde kameracılık yapıyorum, şehit törenlerini, düğünleri, şenlikleri kameraya çekiyorum" diyen rehber "15 Temmuz'da buraları arabadan geçilmez, herkes şenliklere gelir, bol bol atış yaparlar, stres atarlar, Kore gazileri bile gelir mavzerle atarlar, oyunlar oynanır yemekler yenir" diye ekliyor. "Seni nasıl bulurlar" diye soruyorum, cevabını anında veriyor.
"Birol Akgül Gsm: 0535 644 44 15, Ev telefonu: 0(380) 714 51 14 turlara, motosiklet gruplarına dağı gezdiririm" diyor. Çevrede bulunan bilinmeyen mağaraları anlatmaya başlıyor, "Kardüz Yaylası Küçükdere mağaraları, İnnikaya Küçükdere mağarası, Baklaya takım mağaraları var, doğal oluşumlardır, bir zamanlar buraları denizmiş tarihte gemi bağlama yerleri varmış" diye ekliyor. Beni de ikna ediyor "hadi götür bakalım" diyorum. Başlıyoruz tırmanmaya, komando misali, keçinin zorlanacağı dik yamaçlara (Düz duvar demek daha doğru olur). Mağara galerileri kollara ayrılarak devam ediyor. İnmenin çıkmaktan daha zor olduğu oynak taşların, fındık ağaçları arasından sağ salim dağ yoluna dönüp yola devam ediyoruz. Birol heyecanlı ben diyor, "şiir de yazıyorum bir zamanlar bir kız sevmiştim"… "Tamam, oku bir tane" diyorum. Başlıyor " Her canlı varlık bir eş arar, taşın kalbi yoktur onu da yosun sarar"! Bir taneyi bir başkası takip ederken Çamlık Deresi Kardüz Yaylası yolu S 93 no lu Çamlık Çeşmesi arkası kuru çeşmeye geliyoruz. Yamaçta bir ağaç "H" Harfi biçimli iki gövde ve birbirine uzanan arada bir dal. Ek yeri yok, kimin, kimin gövdesinden çıktığı, nasıl girdiği, kaynadığı hiç belli değil. Oldukça düşündürücü kayın ağaçlarının anatomisi, soruları, tahminleri cevapsız bırakıyor. Ortak gövde, ortak köklü ağaçların resmini çekiyorum, bir de isim takıyorum "Kayınların Aşkı" diye.
Rakım 1840 metre
Hava serin mi serin. Uzaktan koyunların çan seslerine karışan iki, üç günlük bebek koyunların melemeleri, tahta duvarlı teneke çatılı evler, genzinizi yakan bol oksijenli nefis bir hava, yemyeşil çayırlar ve de ağaçlar. Gölyaka sapaktan tam tamına 40 km gelmişiz.
Kardüz'ün zirvesine minik yapraklı çiçekler, sarılar, pembeler, morlar, papatyalar. Tepelerde kıştan kalan karlar, zirvenin sırtında etrafı tellerle çevrilmiş erenler mezarlığı. Gecenin soğuğuna uyum sağlamış, kar sularıyla beslenen zümrüt yeşili, uzamayan kısa boylu halı gibi çimlerle, çayırlar aralarda göller. Bazısı sıcaktan, bazısı şifa niyetine yayla yaşamını kabullenenler. Bronşit, astım, kalp, uykusuzluk problemi yaşayanlar. Hava, şifa ve tedavi kaynağı. Her taraftan fışkıran sular, pınarlar var.
Elektrik yok, buna bağlı TV, çamaşır, bulaşık makinesi yok, dizüstü bilgisayar, günlük gazete yok. Otomobillerin radyo-kasetçalarlarından kemençe sesleri yayılıyor etrafa.
Şöyle bir sınıyorsunuz kendinizi, acaba diyorsunuz ben bu hayata uyum sağlayabilir miyim? Yöre halkı sorularınızı cevaplıyor size pınar suyundan demlenmiş çaylarından ikram ediyorlar. Güneş erken doğarmış, bazen öyle bir sis, yok yok öyle bir bulut çöker, otururmuş ki dağın zirvesine, kapınızı açınca odanıza bulut girermiş.
Saatin 10.00 veya 12.00, günlerden Salı veya Perşembe olmasının hiç önemi kalmadığını bile düşünmeye başlıyorsunuz. Zaman duruyor gibi geliyor. Yaşlanmak bir yana gençleşiyorsunuz. Zirvede basınç düşerken oksijen artışı tesirini gösteriyor. Kent yaşamında iki katı dinlenerek çıkarken Kardüz'de 18 lik delikanlı oluveriyorsunuz. Yeni keşifler yapma, yeni yerler görme isteğinize karşı çıkamadığınızdan daha çok dolaşıyorsunuz.
Çimlerin yuttuğu yol izleri görünmez oluyor bir tür of-road yaparak ilerliyor, Sarı Göle sonrasında Katırcı Gölünü görüyorsunuz. Çevrede bulunan ağaçların durgun göl yüzeyindeki yansımaları, kıyılarda ıslak zeminlerde su içip, karnını doyurma telaşında ki geniş kanatlı yabani kuşlar ilgi çekebiliyor. Uzaktan kekik otu ile beslenen sürüler ve onları koruyan kangal, çoban köpekleri geçiyor. Yöre halkı sürüye girmezsen sürüyü koruyup, yönlendiren köpekler bir şey yapmaz diyorlar. Kuşlar eskiden daha çoktu fındık için zirai mücadele ilaçları, tarlaya atılan suni gübrelerin, ilaçların sulara karışmasıyla kuşlarda azalmalar olduğunu, hatta arıların bile öldüklerini belirtiyorlar.
Kardüz'den dönüş
Katır Yaylası yolunuz üzerinde yer alıyor. Bir de Katır Yaylası Yangın Gözetleme Kulesi var. Piknik amaçlı gelenlerde olurmuş kulenin çevresine. Aslında astım, bronşit merkezi yapmaya, otel kurmaya, spor takımları için kondisyon merkezleri, uygun kamp alanları açılsa, golf oynamaya müsait çimler, çim kayağı yapmaya elverişli zeminler, cross sahaları, safari alanları, kır çiçekleri, aroması yüksek kekikler diyarında projeler üretip kafanızda beyin fırtınası yaratıyor.
Efteni Gölü Kuş Cenneti ve Kaplıcası
Gökçedere Köyü altından Hacı Yakup Köyüne doğru giderken Aksu deresi üzerinden geçiyor Efteni Gölüne yöneliyoruz.
Şimdi bu satırlara lütfen dikkat buyurun.
Efteni Kaplıcası
Kaplıca denilen yer yolun kenarı küçük bir yapı, konforlu olmayan dinlenme odaları, hanımlar ve aileler için kenarları kükürtten sararmış mermerle çevrili iki havuz, bir bahçe. Etrafta daha çok oda varmış, dört yıldızlı otel yapılmak üzere hep yıkılmış. Kaplıcanın yöneticisi, müdürü, işletmecisi Ford Kazım ile başladık söyleşiye. Sana niye Ford Kazım diyorlar soruma, eskiden bir Ford Falcon otomobili olduğunu bu aracı kimsenin geçemediğini bu yüzden adının Ford Kazım kaldığını henüz anlatmıştı ki bir koşu içeri gidip bir tomar kartvizit, gazetelerde çıkan yazıların kupürlerini, kendisine verilen çerçeveli teşekkür yazısını kaptı geldi. Kazımın kartvizitine yazmadığı özelliği depremi 21-24 saat önceden bildiğiydi. Başladım soru bombardımanına. Ben sordukça Ford Kazım gazetede çıkan yazıları gösteriyor tatmin olmadığımı, gazete yazılarına inanmadığımı söylüyorum, bu defa TV de her deprem sonrası konuşan uzmanların kendisine bırakmış olduğu kartvizitleri gösteriyor. Nasıl oluyor da sen önceden depremi biliyorsun diye sorumu yeniliyorum. Kazım beni kaplıca suyunun çıktığı kulübeye götürüyor, önce kendisi eğilip başını kuyunun ağzına sokuyor, aynısını benim yapmamı istiyor. Genzimi kavuran, gözlerimden yaş getiren, burnumu hardal yemiş gibi yakan gaz kokusu dünyamı şaşırtıyor. Bu ne diye soruyorum birkaç saat içinde 2 veya 2,8 deprem olacak diyor ama önemsizdir. Esas önemlisi bu kesif koku kulübenin bir metre uzağında duyulmaya başladığı zaman gerçekleşiyor. Bingöl, Afyon, Düzce, Bolu depremlerini önceden bildim en son İran depreminin, olacağını haber verdim, ama yerini kestiremiyorum. Suya bakarım depremin 4,5 şiddeti ve yeri 30 km içindeyse kesin anlarım. Böyle durumlarda 17 km dipten gelen su çamurlanır, bulanır (millenir), yoğun kükürt, radon gazı kokusu etrafı sarar, koku altı saat bu yoğunlukta sürer, su daha fazla ısınır, kaynamaya, fokurdamaya başlar, sudan dışarı toz çıkar, küllenme olur! Bu özellik Efteni Gölü içinde de görülür.
Hemen Jandarmayı, valiliği gerekli yerleri ararım. Ben hiç yanılmam. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Marmara Araştırma Merkezi Tubitak teşekkür plaketi verdi. Tubitak cihazları buraya yerleştirdi depremi inceliyor… Bu defa peki ya kaplıca diye sordum "Bir hafta kal romatizman varsa bünyendeki farkı zaten kendin hissedersin" diye cevapladı.
Özel kaplıca odası isteyen çiftlerden evlenme cüzdanı bile sorduğunu anlatıyor Ford Kazım. Konuştukça konuşuyor, konu konuyu açıyor, zaman geçiyor, benim aklım Güzeldere Şelalesinde, Efteni Gölünde ve kendisine çok iyi bakmasını, yerine adam yetiştirmesini öğütleyip şaşkın ayrılıyorum, tarihin derinliklerinde bir zamanlar Rum kızı Eftalya'nın suya girdiği eski kaplıcadan.
Yol üzerinde Hamam Üstü Köyü Orta mahallede bulunan Camii dikkat çekiyor. Arabistan da çalışmış olan bir ustanın gösterdiği fotoğraflar içinden mahalle halkının beğendiği modeli uygulayan usta, yıkılan ahşap cami yerine beton camiyi inşa etmiş. Cami Efteni Gölünün her yerinden görünen köşeli minaresiyle dikkat çekiyor. Köyün dikkat çeken anıt çınar ağaçları ve dere kıyısına kurulu ağaç altı teras ve kamelyaları ile beğeni toplayan, 1895 tarihli su değirmeni bulunan "Kartal Yuvası Restoran" da beğeni topluyor.
Efteni Gölü
Göl kelimenin tam anlamıyla bünyesinde 35'i kalıcı, toplam 150 çeşit kuşa ev sahipliği yapan bir kuş cenneti olarak anılıyor. Leylekler, yaban ördekleri, tepeli beyaz balıkçıllar, angıt, sakarmeke, kuğular, gölün gediklilerinden olup kolay görünenler arasında yer alıyorlar. Kuşların göç yollarında mola gölü olan Efteni su seviyesinin dışında nilüfer çiçekleriyle, sazlıklarıyla kuşları saklarken fotoğraf ve kuş gözlemcilerine kompozisyon oluşturuyor. Boz kaz, sakarca, yeşilbaş, fiyu, bekri, çıkrıkçın, kılkuyruk, kaşıkçın, Macar, elmabaş, pas baş, gri balıkçıl, turna, toy, mezgeldek, çulluk, karatavuk, kızkuşu, karabatak mevsiminde foto safarisi için uygun özellikler gösteriyor. Göl, su kuşları üretme ve koruma sahası olarak tescil edilmiş avlanma kesinlikle yasaklanmış. Göl yüzeyinin 25 hektardan 100 hektara çıkarılması sağlanmış.
Göl çevresinin bir bölümünü araçla gezme imkânı bulunuyor. Gölün muhteşem manzarasının seyri ise "Toptepe yangın gözetleme merkezinden yapılıyor. Gölyaka ilçesine 6 km uzaklıkta, zirvesine 162 beton basamakla çıkılan kule konum itibariyle geleceğe dönük turizm amaçlı da kullanılabilir özellikler taşıyor. İşletme için Milli Parklara, Ormancılara, girişimcilere büyük iş düşüyor.
Güzergâh boyunca doğal olarak yetişen, hormonsuz olup haşlanarak, kavrularak yenilen bir sebze çeşidi Ezeltere bitkisine rastlanıyor. Şimdi geldik Gölyaka'nın en can alıcı noktası olan şelalesine. Efteni Göl kıyısından gidip sağa dönerek 7 km sonra toprak yola girince Güzeldere'ye ulaşacağız.
Güzeldere Şelalesi ve Mesire yeri
Düzce'den Güzeldere Mesire Yeri ve şelale 18 km, Gölyaka'dan 11 km uzaklıkta hafta sonları oldukça kalabalık olan bir kamp, piknik alanı normal araçlarla gelinebiliyor. Geldiğinize de değiyor.
Güzeldere Şelalesi için 120 metre yükseklikteki blok kayaların üzerinden dökülen bir nehir demek daha uygun olacak. Şimdi gözünüzün önüne kaleden kaleye 110 metre olan bir futbol sahasını getiriniz. Bunun üzerine 10 metre daha ilave edip dikine çeviriniz. Tam karşınızda akan bu nehrin dökülüş tabanına ağaç basamaklarla inmeye başlıyorsunuz. Karşınızda koşarcasına, biraz da tepinerek akan sular içinizde bir coşku uyandırıyor, hareketi tutamıyorsunuz. Tabanın titrediğini hissediyor, bir şeylerin kaçıp gittiğini fark ediyorsunuz. Şelale ve şelaleyi besleyen yan suların bu akış sırasında çıkardıkları sesler dimanızda ki tüm yorgunluğu silip süpürüyor. Beyninizi meşgul eden sorunlar önemini kaybediyor, doğanın bu muhteşem güzelliğine teslim oluyorsunuz. Türkiye gördüğünüz diğer şelalelerle kendi içinizde, bire bir mukayese yapıyorsunuz hep kazanan estetiği ile hacmiyle, Güzeldere Şelalesi oluyor!
Göze sığmayan şelaleler topluluğu nereye bakacağınızı şaşırtıyor. Her anı, her saniyeyi, her yeri fotoğrafla zapt etmek isterken, ruhunuzu yıkayan sular sakin ve sağlıklı düşünmenizi sağlıyor. Kendinizi böylesi güzel bir şelaleyi görmekle farklı ve doğanın tam kalbinde olduğunuzu hissediyorsunuz. Suları takip etmekten yorulan gözleriniz kapanmak istiyor, açıkçası uykunuz geliyor fakat iştahınız baskın çıkıyor acıkıyorsunuz.
Şelale girişinde geniş bir çim alan, çevresinde ağaçlıklar altında piknik masaları, çadır yerleri, araç park yerleri, Bir büfe ve turizmi bilen bir işletmecinin elinin değdiği belli olan, temiz, oturulabilir bir kır lokantası. Düzce de hizmet veren turizmci Suat Öztürk'ün Konsopa Oteli tarafından işletilmeye başlanan tesiste görevli olan Hüseyin Öztürk'e 0(380) 716 14 54 veya 0537 689 67 93 no lu telefonlardan ulaşabilirsiniz.
Çevrede görebileceğimiz bir başka doğa harikası ise Karagöl. Çevresini kayın, gürgen ağaçları orman gülleri ile çevrili gölü görünce ister istemez define bulmuş gibi seviniyorsunuz.
Doğanın kalbinde saklanmış bu gölün yüzeyi kuru yapraklarla, kıyıları önce sazlar, sonra orman gülleri ile kaplı. İçinden akustikle çevreye yayılan kurbağa sesleri arasında gezinizi tamamlıyorsunuz.
Daha ilerde ne var derseniz Hendek İlçesine ait olan Pürenli Yaylası ile Hira Yaylası var. Bir de orman işletme müdürlüğüne ait (işletildiği pek de belli olmayan) misafirhane var. Düzce ilinde görev yapan ve gerçekten turizme gönül vermiş kişiliği, azmi, çalışkanlığı ile sorunların üstesinden gelmeyi başaran Turizm Kültür il Müdürü Özcan Budak gezi severlere, turist gruplarına her konuda yardımcı oluyor. Kardüz Yaylası, Topuk Yaylası, Göletlere geziler, Büyük Melen de yapılan rafting gezileri, yayla şenlikleri, Akçakoca, Konuralp, inanç turizmi başlığı altında türbeler, konaklama, safari tur düzenlemek isteyenlerin ihtiyacı olan bilgileri edinme ve çeşitli konularda sorularınız için İl Turizm ve Kültür Müdürü Özcan Budak'a ulaşabilirsiniz.
Santral: 0(380) 524 94 33
Fax: 0(380) 524 91 62 Gsm: 0(532) 446 86 42
İstanbul'un ensesinde, Bolu'nun gölgesinde yıllarca beklemiş ve nihayet kendini göstermeye başlamış gizli bir cennet olan Düzce ilinin Gölyaka ilçesindeyiz.
Gezi boyunca nasıl olmuş da bugüne dek kendini bu denli, saklamış dedirten ilçenin cennetten farksız olan doğası inanılması güç, zamana sığmayan, görmeye, doyulmayan güzellikler sergiliyor. Gölyaka ve çevresinde gezi turumuza başlıyoruz. Gezi boyunca upuzun bir şelale olan Güzeldere, özlenen atmosferi, gölleri, göletleri, havası, doğası ile Kardüz Yaylası, bir kuş cenneti olan Efteni Gölü çeşitli sürprizler hafızamızda iz bırakacak.
Tarihçesi
Sahip olduğu değerler bakımından ilk çağlardan bu yana insan yaşamında ideal özellikler taşıyan bir yerleşim alanı olarak karşımıza çıkan Gölyaka'nın ilk sahipleri Proto Hititleri olmuş. M.Ö 5000 yıllarında Anadolu Trakyası olarak bahsedilen topraklarda Bitinya olarak adlandırılıp Bursa, İzmit ve Bolu toprakları arasında kalan bölgenin, M.Ö. 1800-2000 yılları arasında Hititlerce iskân edildiği Friklerin, Lidyalıların, Roma ve Bizans etkisine girdiği sanılıyor. İlçe İmamlar Köyü iken 1955 de Düzce'ye bağlı nahiye, 1962 yılında yakınında yer alan bir gölden dolayı Gölyaka olarak anılmaya başlamış. 3 Aralık 1999 yılından itibaren il olup Bolu'dan ayrılan Düzce'nin ilçesi olmuş.
Kardüz Yaylasına yolculuk
Düzce'den çıkıp Gölyaka sapağından dönerek Köprübaşı Köyü üzerinden Gölyaka'ya yöneliyoruz. Önümüze çıkan İçmeler Köyü geçiliyor, Yeniköy'den sola dönülüyor, Aksu Deresi köprüsünü geride bırakılıp Kardüz Yaylasına doğru asfalt yoldan tırmanmaya başlıyoruz. Saçmalıpınar Köyü ve sağımızda, Bakacak Köyünü bırakıyor 1800 rakımlı Kardüz güzergâhı boyunca göknar, kayın, ıhlamur, çınar, gürgen, ceviz, ağaçları yol boyunca bizlere eşlik ediyor.
Mola vermeye mecbur eder güzellikte ki köy evleri, güllerle bezenmiş çiçekli bahçeleri, karakteristik mimari özellikleri ile kent yaşamında özlenen tablolar çizerek göz okşuyor. Yöre halkının misafirperver davranışı, trafikten, kalabalıktan arınmış dağ yolları, zirveye doğru farklılaşan hava, kuş ve çevre bitki dokusu alabildiğine uzanan ve içinize coşku dolduran panorama heyecanlanmanıza, neden oluyor. Oysa daha hiçbir şey görmediğinizi çok sonra anlıyorsunuz. Jeep safari, foto safari, dağ yürüyüşü, Motocross, çim kayağı aktiviteleri için ideal yörede bulunduğunuza kendinizi inandırıp Kardüz Yaylası öncesi Yanık Yaylası ile karşılaşıyorsunuz. Yol boyunca memeleri süt dolu besili inekler, köy kızlarının örüp başlarına taktıkları yün başlıklarla dikkatinizi çekiyorlar. Hem nazarlık, hem hayvanların karışmamasını sağlayan bu pon ponlu yün başlıklar, boyunlarında sallanan çanların sesleri ile inekleri daha da sempatik hale getirirken Karadeniz toplumuna özgü gelenekleri tanımanıza neden oluyor. Saçmalıpınar Köyü bu tür duygularla geçiliyor, balık satın alınabilen, balık pişiren, Dere Evleri Balık Üretim Tesisleri geride kalıyor. Aksu Deresi, dönerek Şaçmalıpınar'dan geçerken suyunun tadıyla balıklara lezzet katıyor. Bölgede dikkat çeken bitki örtüsü içinde mor renkleriyle orman gülleri, karayemiş olarak isimlendiren çiçekler arıcılar tarafından üretilen "Acı bal"ın kaynağı oluyor. Orman güllerinin çiçek açtığı Haziran - Temmuz ayları arasında kovanları, bu çiçekler üzerinde dolaşan arılar yaptıkları acı balla dolduruyor. Yöre halkı ise bu balın çok kuvvetli olduğunu, doğal Viegra olarak niteleyip iki kat daha etkili olduğunu altını üstünü çizerek, üstüne basarak heyecanla anlatıyorlar. Sabahleyin aç karnına bir çay kaşığı balın yeterli olacağını vurguluyorlar. Çevrenize baktığınızda gördüğünüz yaşlıların, 80 yaşında 400 davar güden çobanların bu balla ayakta kaldığına şahit oluyorsunuz. Fındık ezmesi, tereyağı bir kaşık bal karışımının yeterli mucize olduğuna inanıyorsunuz. Köyün yerlilerinden birini alıp kendinize rehberlik yapmasını isterseniz Birol Akgül bu tür işler için hem yolu biliyor, hem de güvenli yolculuk sağlamayı vaat ediyor.
"Meslek olarak köyde kameracılık yapıyorum, şehit törenlerini, düğünleri, şenlikleri kameraya çekiyorum" diyen rehber "15 Temmuz'da buraları arabadan geçilmez, herkes şenliklere gelir, bol bol atış yaparlar, stres atarlar, Kore gazileri bile gelir mavzerle atarlar, oyunlar oynanır yemekler yenir" diye ekliyor. "Seni nasıl bulurlar" diye soruyorum, cevabını anında veriyor.
"Birol Akgül Gsm: 0535 644 44 15, Ev telefonu: 0(380) 714 51 14 turlara, motosiklet gruplarına dağı gezdiririm" diyor. Çevrede bulunan bilinmeyen mağaraları anlatmaya başlıyor, "Kardüz Yaylası Küçükdere mağaraları, İnnikaya Küçükdere mağarası, Baklaya takım mağaraları var, doğal oluşumlardır, bir zamanlar buraları denizmiş tarihte gemi bağlama yerleri varmış" diye ekliyor. Beni de ikna ediyor "hadi götür bakalım" diyorum. Başlıyoruz tırmanmaya, komando misali, keçinin zorlanacağı dik yamaçlara (Düz duvar demek daha doğru olur). Mağara galerileri kollara ayrılarak devam ediyor. İnmenin çıkmaktan daha zor olduğu oynak taşların, fındık ağaçları arasından sağ salim dağ yoluna dönüp yola devam ediyoruz. Birol heyecanlı ben diyor, "şiir de yazıyorum bir zamanlar bir kız sevmiştim"… "Tamam, oku bir tane" diyorum. Başlıyor " Her canlı varlık bir eş arar, taşın kalbi yoktur onu da yosun sarar"! Bir taneyi bir başkası takip ederken Çamlık Deresi Kardüz Yaylası yolu S 93 no lu Çamlık Çeşmesi arkası kuru çeşmeye geliyoruz. Yamaçta bir ağaç "H" Harfi biçimli iki gövde ve birbirine uzanan arada bir dal. Ek yeri yok, kimin, kimin gövdesinden çıktığı, nasıl girdiği, kaynadığı hiç belli değil. Oldukça düşündürücü kayın ağaçlarının anatomisi, soruları, tahminleri cevapsız bırakıyor. Ortak gövde, ortak köklü ağaçların resmini çekiyorum, bir de isim takıyorum "Kayınların Aşkı" diye.
Rakım 1840 metre
Hava serin mi serin. Uzaktan koyunların çan seslerine karışan iki, üç günlük bebek koyunların melemeleri, tahta duvarlı teneke çatılı evler, genzinizi yakan bol oksijenli nefis bir hava, yemyeşil çayırlar ve de ağaçlar. Gölyaka sapaktan tam tamına 40 km gelmişiz.
Kardüz'ün zirvesine minik yapraklı çiçekler, sarılar, pembeler, morlar, papatyalar. Tepelerde kıştan kalan karlar, zirvenin sırtında etrafı tellerle çevrilmiş erenler mezarlığı. Gecenin soğuğuna uyum sağlamış, kar sularıyla beslenen zümrüt yeşili, uzamayan kısa boylu halı gibi çimlerle, çayırlar aralarda göller. Bazısı sıcaktan, bazısı şifa niyetine yayla yaşamını kabullenenler. Bronşit, astım, kalp, uykusuzluk problemi yaşayanlar. Hava, şifa ve tedavi kaynağı. Her taraftan fışkıran sular, pınarlar var.
Elektrik yok, buna bağlı TV, çamaşır, bulaşık makinesi yok, dizüstü bilgisayar, günlük gazete yok. Otomobillerin radyo-kasetçalarlarından kemençe sesleri yayılıyor etrafa.
Şöyle bir sınıyorsunuz kendinizi, acaba diyorsunuz ben bu hayata uyum sağlayabilir miyim? Yöre halkı sorularınızı cevaplıyor size pınar suyundan demlenmiş çaylarından ikram ediyorlar. Güneş erken doğarmış, bazen öyle bir sis, yok yok öyle bir bulut çöker, otururmuş ki dağın zirvesine, kapınızı açınca odanıza bulut girermiş.
Saatin 10.00 veya 12.00, günlerden Salı veya Perşembe olmasının hiç önemi kalmadığını bile düşünmeye başlıyorsunuz. Zaman duruyor gibi geliyor. Yaşlanmak bir yana gençleşiyorsunuz. Zirvede basınç düşerken oksijen artışı tesirini gösteriyor. Kent yaşamında iki katı dinlenerek çıkarken Kardüz'de 18 lik delikanlı oluveriyorsunuz. Yeni keşifler yapma, yeni yerler görme isteğinize karşı çıkamadığınızdan daha çok dolaşıyorsunuz.
Çimlerin yuttuğu yol izleri görünmez oluyor bir tür of-road yaparak ilerliyor, Sarı Göle sonrasında Katırcı Gölünü görüyorsunuz. Çevrede bulunan ağaçların durgun göl yüzeyindeki yansımaları, kıyılarda ıslak zeminlerde su içip, karnını doyurma telaşında ki geniş kanatlı yabani kuşlar ilgi çekebiliyor. Uzaktan kekik otu ile beslenen sürüler ve onları koruyan kangal, çoban köpekleri geçiyor. Yöre halkı sürüye girmezsen sürüyü koruyup, yönlendiren köpekler bir şey yapmaz diyorlar. Kuşlar eskiden daha çoktu fındık için zirai mücadele ilaçları, tarlaya atılan suni gübrelerin, ilaçların sulara karışmasıyla kuşlarda azalmalar olduğunu, hatta arıların bile öldüklerini belirtiyorlar.
Kardüz'den dönüş
Katır Yaylası yolunuz üzerinde yer alıyor. Bir de Katır Yaylası Yangın Gözetleme Kulesi var. Piknik amaçlı gelenlerde olurmuş kulenin çevresine. Aslında astım, bronşit merkezi yapmaya, otel kurmaya, spor takımları için kondisyon merkezleri, uygun kamp alanları açılsa, golf oynamaya müsait çimler, çim kayağı yapmaya elverişli zeminler, cross sahaları, safari alanları, kır çiçekleri, aroması yüksek kekikler diyarında projeler üretip kafanızda beyin fırtınası yaratıyor.
Efteni Gölü Kuş Cenneti ve Kaplıcası
Gökçedere Köyü altından Hacı Yakup Köyüne doğru giderken Aksu deresi üzerinden geçiyor Efteni Gölüne yöneliyoruz.
Şimdi bu satırlara lütfen dikkat buyurun.
Efteni Kaplıcası
Kaplıca denilen yer yolun kenarı küçük bir yapı, konforlu olmayan dinlenme odaları, hanımlar ve aileler için kenarları kükürtten sararmış mermerle çevrili iki havuz, bir bahçe. Etrafta daha çok oda varmış, dört yıldızlı otel yapılmak üzere hep yıkılmış. Kaplıcanın yöneticisi, müdürü, işletmecisi Ford Kazım ile başladık söyleşiye. Sana niye Ford Kazım diyorlar soruma, eskiden bir Ford Falcon otomobili olduğunu bu aracı kimsenin geçemediğini bu yüzden adının Ford Kazım kaldığını henüz anlatmıştı ki bir koşu içeri gidip bir tomar kartvizit, gazetelerde çıkan yazıların kupürlerini, kendisine verilen çerçeveli teşekkür yazısını kaptı geldi. Kazımın kartvizitine yazmadığı özelliği depremi 21-24 saat önceden bildiğiydi. Başladım soru bombardımanına. Ben sordukça Ford Kazım gazetede çıkan yazıları gösteriyor tatmin olmadığımı, gazete yazılarına inanmadığımı söylüyorum, bu defa TV de her deprem sonrası konuşan uzmanların kendisine bırakmış olduğu kartvizitleri gösteriyor. Nasıl oluyor da sen önceden depremi biliyorsun diye sorumu yeniliyorum. Kazım beni kaplıca suyunun çıktığı kulübeye götürüyor, önce kendisi eğilip başını kuyunun ağzına sokuyor, aynısını benim yapmamı istiyor. Genzimi kavuran, gözlerimden yaş getiren, burnumu hardal yemiş gibi yakan gaz kokusu dünyamı şaşırtıyor. Bu ne diye soruyorum birkaç saat içinde 2 veya 2,8 deprem olacak diyor ama önemsizdir. Esas önemlisi bu kesif koku kulübenin bir metre uzağında duyulmaya başladığı zaman gerçekleşiyor. Bingöl, Afyon, Düzce, Bolu depremlerini önceden bildim en son İran depreminin, olacağını haber verdim, ama yerini kestiremiyorum. Suya bakarım depremin 4,5 şiddeti ve yeri 30 km içindeyse kesin anlarım. Böyle durumlarda 17 km dipten gelen su çamurlanır, bulanır (millenir), yoğun kükürt, radon gazı kokusu etrafı sarar, koku altı saat bu yoğunlukta sürer, su daha fazla ısınır, kaynamaya, fokurdamaya başlar, sudan dışarı toz çıkar, küllenme olur! Bu özellik Efteni Gölü içinde de görülür.
Hemen Jandarmayı, valiliği gerekli yerleri ararım. Ben hiç yanılmam. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Marmara Araştırma Merkezi Tubitak teşekkür plaketi verdi. Tubitak cihazları buraya yerleştirdi depremi inceliyor… Bu defa peki ya kaplıca diye sordum "Bir hafta kal romatizman varsa bünyendeki farkı zaten kendin hissedersin" diye cevapladı.
Özel kaplıca odası isteyen çiftlerden evlenme cüzdanı bile sorduğunu anlatıyor Ford Kazım. Konuştukça konuşuyor, konu konuyu açıyor, zaman geçiyor, benim aklım Güzeldere Şelalesinde, Efteni Gölünde ve kendisine çok iyi bakmasını, yerine adam yetiştirmesini öğütleyip şaşkın ayrılıyorum, tarihin derinliklerinde bir zamanlar Rum kızı Eftalya'nın suya girdiği eski kaplıcadan.
Yol üzerinde Hamam Üstü Köyü Orta mahallede bulunan Camii dikkat çekiyor. Arabistan da çalışmış olan bir ustanın gösterdiği fotoğraflar içinden mahalle halkının beğendiği modeli uygulayan usta, yıkılan ahşap cami yerine beton camiyi inşa etmiş. Cami Efteni Gölünün her yerinden görünen köşeli minaresiyle dikkat çekiyor. Köyün dikkat çeken anıt çınar ağaçları ve dere kıyısına kurulu ağaç altı teras ve kamelyaları ile beğeni toplayan, 1895 tarihli su değirmeni bulunan "Kartal Yuvası Restoran" da beğeni topluyor.
Efteni Gölü
Göl kelimenin tam anlamıyla bünyesinde 35'i kalıcı, toplam 150 çeşit kuşa ev sahipliği yapan bir kuş cenneti olarak anılıyor. Leylekler, yaban ördekleri, tepeli beyaz balıkçıllar, angıt, sakarmeke, kuğular, gölün gediklilerinden olup kolay görünenler arasında yer alıyorlar. Kuşların göç yollarında mola gölü olan Efteni su seviyesinin dışında nilüfer çiçekleriyle, sazlıklarıyla kuşları saklarken fotoğraf ve kuş gözlemcilerine kompozisyon oluşturuyor. Boz kaz, sakarca, yeşilbaş, fiyu, bekri, çıkrıkçın, kılkuyruk, kaşıkçın, Macar, elmabaş, pas baş, gri balıkçıl, turna, toy, mezgeldek, çulluk, karatavuk, kızkuşu, karabatak mevsiminde foto safarisi için uygun özellikler gösteriyor. Göl, su kuşları üretme ve koruma sahası olarak tescil edilmiş avlanma kesinlikle yasaklanmış. Göl yüzeyinin 25 hektardan 100 hektara çıkarılması sağlanmış.
Göl çevresinin bir bölümünü araçla gezme imkânı bulunuyor. Gölün muhteşem manzarasının seyri ise "Toptepe yangın gözetleme merkezinden yapılıyor. Gölyaka ilçesine 6 km uzaklıkta, zirvesine 162 beton basamakla çıkılan kule konum itibariyle geleceğe dönük turizm amaçlı da kullanılabilir özellikler taşıyor. İşletme için Milli Parklara, Ormancılara, girişimcilere büyük iş düşüyor.
Güzergâh boyunca doğal olarak yetişen, hormonsuz olup haşlanarak, kavrularak yenilen bir sebze çeşidi Ezeltere bitkisine rastlanıyor. Şimdi geldik Gölyaka'nın en can alıcı noktası olan şelalesine. Efteni Göl kıyısından gidip sağa dönerek 7 km sonra toprak yola girince Güzeldere'ye ulaşacağız.
Güzeldere Şelalesi ve Mesire yeri
Düzce'den Güzeldere Mesire Yeri ve şelale 18 km, Gölyaka'dan 11 km uzaklıkta hafta sonları oldukça kalabalık olan bir kamp, piknik alanı normal araçlarla gelinebiliyor. Geldiğinize de değiyor.
Güzeldere Şelalesi için 120 metre yükseklikteki blok kayaların üzerinden dökülen bir nehir demek daha uygun olacak. Şimdi gözünüzün önüne kaleden kaleye 110 metre olan bir futbol sahasını getiriniz. Bunun üzerine 10 metre daha ilave edip dikine çeviriniz. Tam karşınızda akan bu nehrin dökülüş tabanına ağaç basamaklarla inmeye başlıyorsunuz. Karşınızda koşarcasına, biraz da tepinerek akan sular içinizde bir coşku uyandırıyor, hareketi tutamıyorsunuz. Tabanın titrediğini hissediyor, bir şeylerin kaçıp gittiğini fark ediyorsunuz. Şelale ve şelaleyi besleyen yan suların bu akış sırasında çıkardıkları sesler dimanızda ki tüm yorgunluğu silip süpürüyor. Beyninizi meşgul eden sorunlar önemini kaybediyor, doğanın bu muhteşem güzelliğine teslim oluyorsunuz. Türkiye gördüğünüz diğer şelalelerle kendi içinizde, bire bir mukayese yapıyorsunuz hep kazanan estetiği ile hacmiyle, Güzeldere Şelalesi oluyor!
Göze sığmayan şelaleler topluluğu nereye bakacağınızı şaşırtıyor. Her anı, her saniyeyi, her yeri fotoğrafla zapt etmek isterken, ruhunuzu yıkayan sular sakin ve sağlıklı düşünmenizi sağlıyor. Kendinizi böylesi güzel bir şelaleyi görmekle farklı ve doğanın tam kalbinde olduğunuzu hissediyorsunuz. Suları takip etmekten yorulan gözleriniz kapanmak istiyor, açıkçası uykunuz geliyor fakat iştahınız baskın çıkıyor acıkıyorsunuz.
Şelale girişinde geniş bir çim alan, çevresinde ağaçlıklar altında piknik masaları, çadır yerleri, araç park yerleri, Bir büfe ve turizmi bilen bir işletmecinin elinin değdiği belli olan, temiz, oturulabilir bir kır lokantası. Düzce de hizmet veren turizmci Suat Öztürk'ün Konsopa Oteli tarafından işletilmeye başlanan tesiste görevli olan Hüseyin Öztürk'e 0(380) 716 14 54 veya 0537 689 67 93 no lu telefonlardan ulaşabilirsiniz.
Çevrede görebileceğimiz bir başka doğa harikası ise Karagöl. Çevresini kayın, gürgen ağaçları orman gülleri ile çevrili gölü görünce ister istemez define bulmuş gibi seviniyorsunuz.
Doğanın kalbinde saklanmış bu gölün yüzeyi kuru yapraklarla, kıyıları önce sazlar, sonra orman gülleri ile kaplı. İçinden akustikle çevreye yayılan kurbağa sesleri arasında gezinizi tamamlıyorsunuz.
Daha ilerde ne var derseniz Hendek İlçesine ait olan Pürenli Yaylası ile Hira Yaylası var. Bir de orman işletme müdürlüğüne ait (işletildiği pek de belli olmayan) misafirhane var. Düzce ilinde görev yapan ve gerçekten turizme gönül vermiş kişiliği, azmi, çalışkanlığı ile sorunların üstesinden gelmeyi başaran Turizm Kültür il Müdürü Özcan Budak gezi severlere, turist gruplarına her konuda yardımcı oluyor. Kardüz Yaylası, Topuk Yaylası, Göletlere geziler, Büyük Melen de yapılan rafting gezileri, yayla şenlikleri, Akçakoca, Konuralp, inanç turizmi başlığı altında türbeler, konaklama, safari tur düzenlemek isteyenlerin ihtiyacı olan bilgileri edinme ve çeşitli konularda sorularınız için İl Turizm ve Kültür Müdürü Özcan Budak'a ulaşabilirsiniz.
Santral: 0(380) 524 94 33
Fax: 0(380) 524 91 62 Gsm: 0(532) 446 86 42
Konular
- Çanakkale-Yeni Zelanda Anıtı
- Çanakkale-Bozcaada Sulu Bahçe Koyu
- Çanakkale-Kumkale Kalesi
- Çanakkale-Gökçeada Yuvalı Koyu
- Çanakkale-Gökçeada Peynir Kayalıkları
- Çanakkale-Truva Antik Kenti
- Çanakkale-Karabiga
- Çanakkale-Kömür Limanı
- Çanakkale-Alexandria Troas
- Çanakkale-Gökçeada Tuz Gölü
- Çanakkale-Marmaros Şelalesi
- Çanakkale-Kilye Kalesi
- Çanakkale-Smintheion Antik Kenti
- Çanakkale-Kumkale Kalesi
- Çanakkale-Polente Feneri
- Çanakkale-Çanakkalede Görülmesi Gereken Tarihi Yerler Tanıtımı
- Çanakkale-İstihkam Yüzbaşı Tahir Bey Anıtı
- Çanakkale-Bozcaada Meryem Ana Kilisesi
- Çanakkale-Çanakkale İkiz Koyu
- Çanakkale-Gelibolu Mevlevihanesi
- Çanakkale-Bozcaada Tuzburnu Plajı
- Çanakkale-Soğanlıdere Vadisi
- Çanakkale-Dereköy
- Çanakkale-Conkbayırı
- Çanakkale-Hıdırlar Kaplıcası
- Çanakkale-Mıhlı Şelalesi
- Çanakkale-Bayraklı Baba
- Çanakkale-Gökçeada Peynir Kayalıkları
- Çanakkale-Arıburnu
- Çanakkale-Assos Hüdavendigar Camii