Yeraltındaki İstanbul

Bu kez İstanbul’un altına, yeraltındaki İstanbul’a gidiyoruz.

Duydunuz mu bilmem; İstanbul’un altıyla ilgili pek çok efsane anlatılır. Çoğuda kentin altında olduğu varsayılan tünellerle ilgilidir. Bu tünellerin birinin Yerebatan Sarnıcı’ndan Kınalıada’ya kadar gittiği rivayet edilir. Gizemler kenti İstanbul hakkındaki en yaygın şehir efsanelerinden biridir bu. Bizans döneminde deniz altına tünel yapacak bilgi, teknik donanım, dalgıç var mıydı diye kimse düşünmez. Hurafeleri kovacak gezimize yine Sultanahmet' ten başlıyoruz.
Sultanahmet Meydanı’nın yerinde Bizans döneminde araba yarışlarının yapıldığı bir hipodrom olduğu çoğumuzun malumu. Bu hipodromdanDikilitaş, Bur­malı Sütun ve Örme Sütun'dan başka geriye ne kaldığını merak edersenizSultanahmet Meydanı'ndaki, Marmara Üni­versitesi rektörlük binasının önünden, Na­kilbent Sokağı boyunca Kadırga'ya inip, Sulta­nahmet Endüstri Meslek Lisesi binasını bulmanız gerek. Lisenin alt kısmında yüksek, Marmara Denizi’ne doğru kavis yapan yüksek bir duvar göreceksiniz. Dr. Özgümüş’ün verdiği bilgilere göre burası Sphendon, yani Hipodrom'un güney ucuna ait bir cephe duvarı. İri blok kes­me taşlar arasına de­koratif bir özelliğe de sahip olan tuğla sı­raları koyularak örülmüş duvarın kalınlığı 2,75 metre. Üzerinde sarnıç olarak kullanılan kısma geçiş veren ve bu­gün içi taşla örülmüş olan bir kapı bulun­uyor.
Bu altyapının içinde çev­re duvarına paralel olarak uzanan daire­sel biçimli bir koridor ve bu koridorla bağlantılı odalardan oluşan iki ana bölüm bulunuyor. Koridora bir merdivenle iniliyor. Üzeri beşik tonozla örtülü olan bu kori­dorun genişliği 2,84 metre. Ve yine geniş­likleri 2,10 ve 1,15 m olan kapılar vasıta­sıyla başka odalara geçiliyor. Bu odaların bir za­manlar dövüşken vahşi hayvanlar için ka­fes olarak kullanıldığı ileri sürülüyor. Bu kesin bir bilgi değil. Bu altyapının önce başka amaçlarla yapıldığı, sonradan ihti­yaç üzerine sarnıca dönüştürüldüğü sanılıyor.
Four Season Oteli çevresindeki çoğu halıcı olarak çalışan dükkanların altı adeta bir yeraltı müzesi. Örneğin Sedir Kilim’in bahçesinden geçip, merdivenleri indiğinizde kendinizi Büyük Saray’a ait bir bölümün içinde buluyorsunuz.
Büyük Saray, Hipodrom'dan Mar­mara Denizi'ne uzanan, 100.000 m"lik bir alanı kaplıyordu. Birbirinden ayrı Bukoleon, Hormisdas ve Dafne gibi isim­ler alan yapılar, tören salonları, kiliseler, bahçeler ve oyun yerleriyle küçük bir şehir görünümündeki saraydan hipodroma ve Ayasofya’ya bağlanan dehlizler olduğu biliniyor. İmparator Büyük Saray’ından çıkıp büyük güvenlik içinde yerin altındaki dehlizlerinden geçerek, kimseye görünmeden Hipodrom’daki locasına ulaşabiliyordu. Ayasofya’nın altında bulunan dev sarnıcın da bir yerlerde dehlize dönüştüğü ve hipodroma bağlandığı ise diğer bir söylenti.
Bizans imparatorlarının 4-9. yy'larda yaşadıkları Büyük Saray, özellikle Komnenoslar döneminde Ahırkapı ile Sarayburnu arasındaki Mangana Sarayı ile Ayvansaray'daki Blahernai Sarayı'nın önem kazanmasıyla giderek terkedilmiş. Mi­mari bazı parçaları başka yerlerde kul­lanılmak üzere sökülmüş. İstanbul'un fethinden yaklaşık otuz yıl önce buraya gelen Floransalı Buondelmonti Büyük Saray'ın tamamen terk edildiğini ve bir taş yığınına dönüştüğünü seyahatname­sinde anlatıyor.
Sırlar semti Samatya
Samatya ana caddedeyiz. Bir imalathaneye giriyoruz. Burada Ayii Karpos ke Papylos Kilisesi varmış eskiden. Bulunduğumuz yer, büyük bir bölümü yeraltında kalan kilisenin kubbesine yakın. Yani kilisenin geri kalanı ayaklarımızın altında. Bu imalathanenin solundaki kahvenin arka tarafında ise kilisenin ambulatuarlarından (dairevi kubbe altını dolaşan koridor) biri bulunuyor.
Samatya’daki önemli eserlerden bir diğeri İstanbul’un Orta Bizans döneminin (842-1204) önemli manastırlarından biri olan Peribletos Manastırı’nın kalıntıları. Manastırın kalıntıları 1998 yılındaki bir yangının ardından ortaya çıkmış. Sağlam durumdaki kalıntıların üzerinde Ermeni Lisesi bulunuyor. Ve sıkı durum; bu kalıntılar halen lisenin kazan dairesi olarak kullanılıyor. Aynı sokakta Şahin Apartmanı altında da yine masatıra ait yapılardan birinin kalıntıları yer alıyor. Manastırı 1402 yılında ziyaret eden İspanyol seyyah Clavijo’nun anlattıklarına göre Peribletos Manastırının kilisesi 5 apsisli bir yapıymış. Yapının batısındaki narteksinin kuzey ve güneyinde de beşik tonozlu iki dehliz, dehlizlerden birinin ucunda bir mezar odası olduğu, apsisler bölümüne dar bir geçitle geçildiği biliniyor.
Sarnıçlar kenti
Tarihin erken çağlarından itibaren İstanbul’un su ihtiyacı sarnıçlar ile sağlanıyor­du. Roma döneminde şehir dışından, Trak­ya yönünden toplanan sular, su kemerle­ri, kanallar yardımıyla içeriye getirilerek sarnıçlara dolduruluyordu. Kent, tarihi boyunca sürekli saldırıya uğradığı için sarnıçların önemi büyüktü. Bu nedenle binaların, kiliselerin bodrumları, menfezleri itinayla tıkanıp, duvarlar su geçirmez Horasan harcıyla sıvanıp su sarnıcı haline getirilmişti. Dolayısıyla kentte irili ufaklı pek çok sarnıç vardı. Sarnıçlar ayrıca şehrin çok engebeli arazisinde, arazinin iniş ve çıkışlarının düzlenmesine, böylece teraslar meydana gelmesine yar­dımcı oluyorlar, ayrıca üzerlerine inşa edi­len binaların, daha yüksek, daha gösteriş­li olmasını sağlıyorlardı.
İstanbul’a ilişkin şehir efsanelerinin doğmasına yol açan kalıntıların çoğunu aslında bu sarnıçlar oluşturuyor.
Şimdi Beyazıt’ta Antik Otel’deyiz. Otelin altında Geç Roma ve Erken Bizans dönemine ait ( M.S. 450 � 500 ) bir sarnıç var. 1984 yılında, Antik Hotel inşaatı için yapılan temel kazıları sırasında bulunmuş sarnıç. Antik Otel’in binası orijinal yapısı korunarak bu sarnıcın üstüne yapılandırılmış. Sarnıç, Antik Cisterna ismiyle özel davetlere, etkinliklere fotoğraf resim ve heykel sergilerine ev sahipliği yapıyor. Otelin biraz aşağındaki Soğanağa Center isminı taşıyan işhanındaki bir bölümün altında Bizans dönemi yapılarından biri yer alıyor.
Beyazıt’taki Aydın Saray isimli hanın giriş katındaki ayakkabıcının ve Servet Han’ın altında Bizans yapılarını, Kafar Han’ın altındaki sarnıcı da gördükten sonra Çemberlitaş’ta Piyerloti Caddesi’ndeki Şerefiye Sarnıcı'na ulaşıyoruz. Maksima Sarnıcı olarak da bilinen sarnıç, Eminönü Belediyesi’nin altında.
Kentteki önemli sarnıçlardan biri de Zeyrek’teki Pantakrator Sarnıcı. Unkapanı Köprüsü’nden Aksaray’a giderken sağ tarafta yer alan sarnıç, 12. Yüzyılda Bizans imparatoru II. İonnes Komnemos tarafından 1118 ve 1143 tarihleri arasında su deposu olarak yaptırılmış. Son yıllarda meyve sebze deposu ve tinercilerin sığındığı bir mekan haline gelen sarnıç, halen restore ediliyor. İçinde bir yeraltı kaynağı olduğu saptanan sarnıç, restorasyon bittiğinde kültür merkezi olarak kullanılacak.

Aynur Gürsoy'un haberi - haber7
(aynurgursoy.blogcu.com)


Konular