Deniz,Kum ve Turkuaz sahilleriyle Fethiye...

Akdeniz’deki en etkileyici türkuaz sahillerin yer aldığı Fethiye-Kalkan arası; deniz, kum ve güneşin yanında ziyaretçilerine farklı tatil olanakları da sunuyor

Yakın zamanlara kadar küçük bir kıyı kasabası olan Fethiye, turizmden ve tarımdan aldığı ekonomik güçle bambaşka bir yer oldu. Şimdilerde bina ve insan kalabalığının yanında araç çokluğuyla da büyük kentleri aratmıyor. Fethiye’nin insanı bunaltan keşmekeşinden sadece 8 kilometre mesafedeki yeryüzü cenneti Ölüdeniz ve çevresinde ise bambaşka duygular sizi bekliyor.
Lacivertten türkuaza dönen Akdeniz’in renkleri burada altın renkli kumsallarla kucaklaşıyor adeta. Ölüdeniz sahilini ikiye ayıran Kumburnu, doğanın insana armağan ettiği en güzel oluşumlarından biri. Kumburnu’nun bir tarafında kıpırtısız duran ve çam ağaçlarıyla gölgelenen küçük iç deniz, aynı zamanda Ölüdeniz adının sebebi. Yalnızca durgun suda yüzmeyi sevenler için değil kanoyla dolaşmak isteyenler için de hoş bir alternatif.

BELCEKIZ PLAJI
Kumburnu’nun diğer tarafında kesintisiz, iki kilometre boyunca uzanan Belcekız Plajı ise ülkemizin en güzel kumsallarından biri. Bar, restoran ve otel gibi işletmeler de hemen bu plajın arkasında sıralanıyor. Buradaki konaklama mekanları arasında Oyster Residence öne çıkıyor. Plajın hareketli ortamının yanıbaşında adeta bir vaha burası. Faralya’nın en saklı kıyısında yer alan Oyster Faralya ise tam bir inziva mekanı. Belcekız’daki en gözde restoran, Beyaz Yunus. Plajı boydan boya gören muhteşem manzarası bile burada olmak için yeterli.

BABADAĞ
Ölüdeniz’in arkasındaki heybetli Babadağ ise yamaç paraşütü ve trekking meraklılarının gözdesi. Burada yamaç paraşütü yaptıran birçok firma var, ancak risk taşıyan böylesi bir sporu işin ehli olanlarla yapmak gerekir.
Dünyanın sayılı yürüyüş rotalarından olan 509 kilometrelik Likya Yolu da Babadağ’ın yamaçlarından başlayıp, Antalya’ya kadar sürüyor. Hisarönü’nden başlayarak, Kirme Köyü, Kelebekler Vadisi ve Kabak Koyu üzerinden Yedi Burunlar’ı geçip Patara’ya kadar süren parkur, Likya Yolu’nun en keyifli bölümünü oluşturuyor. Tabii bu rota en az 3 günde yürünebilecek uzunlukta. Daha kısa yürüyüşü tercih edenler ise kesinlikle Kayaköy’den başlayıp Ölüdeniz’de son bulan ve 2 saat süren rotayı tercih etmeli.

KAYAKÖY
1922’deki mübadele nedeniyle terk edilen Kayaköy, yarı yıkık binlerce eviyle insana hüzün veriyor. Bugünkü haliyle bile etkileyici fotoğraflar veren Kayaköy’ün yaşam olan halini merak ediyor insan ister istemez.
Yamaca sıralanan ve içinde yaşam olmayan evlerin aksine, Kayaköy’ün ovasında hayat tüm canlılığıyla devam ediyor. Buraya canlılık veren en önemli mekan ise Kayaköy Sanat Kampı. Kayaköylü olan Mutlu ve Oğuz kardeşlerin işlettiği ve her şeyini elleriyle yaptıkları kampta fotoğraf, seramik, resim, ritim ve heykel dersleri veriliyor. www.kayasanat.com



KELEBEKLER VADİSİ
Fethiye’den bahsederken Kelebekler Vadisi’ni anlatmamak olmaz. Ölüdeniz’e 8 kilometre mesafede olan Kelebekler Vadisi’ne karayoluyla ulaşım yok; bu nedenle ya teknelerle ulaşıyorsunuz bu özel bölgeye ya da Faralya Köyü’ndeki oldukça dik ve biraz da cesaret gerektiren 45 dakikalık inişle... Vadide yerleşim yok. Burada ya çadırda ya da çardaklarda geceleme şansınız var. İki dik yamaç arasındaki vadi içeriye doğru daralarak ilerliyor. Vadinin sonuna yürürseniz küçük bir şelaleyi ve şansınız varsa Kaplan Kelebekleri’ni görebilirsiniz.

LETOON, XANTHOS VE PATARA
Fethiye’den Kalkan’a doğru devam eden yol boyunca Likya Birliği’nin önemli kentlerini görebilirsiniz. Birliğin üç önemli kenti olan Letoon, Xanthos ve Patara birbirine oldukça yakın kurulmuşlar. Tanrıların tanrısı Zeus’un biricik aşkı Tanrıça Leto adına kurulan Letoon ve kentlerini Persler’e teslim etmek yerine ateşe verecek kadar özgürlüğüne düşkün bir halkın şehri Xanthos, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Patara ise güneşin, ışığın ve aydınlığın tanrısı, müzik ve güzel sanatların koruyucusu Tanrı Apollon’un doğum yeri olarak biliniyor. Patara’da adına yapılan tapınaktan geriye pek bir şey kalmamış olsa da, o dönemlerin en önemli kehanet merkezi burasıydı.
Tüm dünyanın, en güzel plajlardan biri olarak kabul ettiği Patara Plajı 18 kilometre boyunca uzanıyor. Plajın hemen arkasında yer alan antik kent, yer yer kumulların istilasına uğramış olsa da hala görülmeye ve keşfedilmeye değer.

KALKAN
Patara’ya 17 kilometre mesafedeki Kalkan ise en sıcak günlerde bile insanı boğmayan havası ve adeta denize akan coğrafyasıyla son yıllarda iyiden iyiye keşfedildi. Tabii bunun farkında olan yalnızca bizler değiliz. Kalkan’ın ünü dünyaya yayılmış durumda. Özellikle İngilizler’in başı çektiği yoğun bir yabancı nüfus, bugün Kalkan’a yerleşmiş durumda. Bu durum en çok arazi sahiplerine ve inşaatçılara yaramış görünüyor. Kalkan’ın sırtını yasladığı dağlara doğru yayılan kentin neyse ki eski dokusunun bulunduğu bölüm korunabilmiş.
Eski bir Rum balıkçı köyü olan Kalkan’ın adı 1920’li yıllara kadar Kalamaki idi. O yıllardan geriye kalan köyün kilisesi bugün cami olarak kullanılıyor. Yine o yıllardan kalan cumbalı, begonvilli güzelim taş evler ise restoran, pansiyon veya hediyelik eşya dükkanlarına dönüştürülmüş. Kalkan’ın ruhunu yansıtan bu sokaklarda sıralanan tarihi evler, kıyıda Akdeniz’in laciverti ile buluşuyor. Kıyıya sıralanan restoranlar ise bu sokaklardakilerin devamı niteliğinde. Kalkan’da o kadar çok restoran var ki, buraya “Restoranlar Cumhuriyeti” demek yanlış olmaz. “Teras Kent” de doğru bir tanımlama olacaktır; çünkü kıyıya kadar olan eğimli bölgede bulunan her restoran ve pansiyonun mutlaka bir terası var.
Özellikle yemek yenecek mekanların çokluğu ve sunulan yemeklerin çeşitliliği Kalkan’ı lezzet konusunda bölgenin cazibe merkezi haline getirmiş. Sadece burada yaşayanlar ve tatil için burada bulunanlar değil, yakın çevrede bulunan Kaş ve Fethiye gibi yerleşimlerden de gelenler Kalkan’ın restoranlarını dolduruyor.
Gün içinde neredeyse boş olan Kalkan sokakları ve restoranları, akşam saatlerinde yerini kalabalığa bırakıyor. Mekanların bazıları lezzet konusunda o kadar ünlü olmuş ki rezervasyon yaptırmazsanız yer bulmak oldukça güçleşiyor.
Kalkan’da gerek konaklama, gerekse lezzet konusunda öne çıkan pek çok hoş alternatif var. Villa Mahal da bunlardan biri. Bir kartal yuvası gibi yamaca kurulu olan Villa Mahal’in özel havuzlu ve bahçeli odalarından günbatımını izlemek bir ayrıcalık. Özel plajı olan mekana Kalkan’dan ücretsiz olarak devamlı küçük bir tekne çalışıyor.
Kalkan’da öyle çok restoran ve kafe var ki; seçim yaparken zorlanmamak mümkün değil. Restoran sayısı konusunda ise çeşitli rivayetler var; aldığımız bilgilere göre 150-400 arasında olduğu söyleniyor. Ama şundan eminiz ki; bu restoranların pek çoğu Akdeniz’in türkuaz sahilleri gibi sürprizlerle dolu.